Hukukun bilinen çoğu kuralı somut olaylarda bir tuhaf şekillere bürünmeye başladı…
Hukukçular ile hukukluların veya hukuk mezunları ile hukuk mezunu olmayanların hakim olmasından dolayı kaynaklanan kaos mudur bunlara sebep?..
Veya ne bilelim işte, yargımız gerçekten bağımsızlık halini başka türlü mü anlıyor da kafasına göre karar veriyor…
“Yürütmeyi durdurma” daha çok idari davalara konu olan hukuki bir müessese.
İdari yargıda, idarenin bir eylem veya işlemine karşı idare mahkemesi davanın başında tedbir amaçlı yürütmeyi durdurma kararı verir.
Amaç, telafisi mümkün olmayan zararları önlemek.
Hoş idare, bu kararlara ne kadar uyar, ne kadar uymaktadır, orası da ayrı bir çelişkidir de yine de hukuk devleti açısından önemli ve var olması gereken bir müessesedir “yürütmeyi durdurma.”
Ancak…
Yine bilinmektedir ki, iptal davaları, bir idari işlem veya eylemin yetki, konu, şekil, sebep, maksat unsurlarından biri veya birkaçı yönünden hukuka aykırılık iddiasıyla açılan davalardandır.
Geçtiğimiz günlerde gündeme gelen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı tarafından belediyenin dijital verilerinin kopyalanması işlemine karşı verilen yürütmeyi durdurma kararı doğru mu?..
Bazı olaylarda dosyayı okumanız gerekmez; çünkü açık yanlışlar vardır.
Ergenekon ve Balyozun yanlış temel üzerinden gittiği ve hukuka apaçık aykırı olduğu neresinden baksanız belli değil miydi?..
Burada da aynı görünen hata yok mu dersiniz?
Birincisi; davaya ve yürütmeye konu olan husus, idarenin iç işlemi değil mi?..
İdari davalar için dışarıya yansıyan, dış dünyada etki doğuran bir eylem olmalı; burada öyle bir şey var mı?
Meclis üyesi bunu dava edebilir mi?..
Buradaki işlem yetki, konu, şekil, sebep, maksat unsurlarından hangisine sakat?
Evet, tüm idari işlemler mahkemeler tarafından denetlenebilir. Ama belediye başkanının aldığı bu karar dış aleme dair bir değişiklik yaratmıyor.
Keza biliniyor ki bu tür uygulamalar başka belediyeler tarafından da zaman zaman yapılmakta.
O zaman konu İstanbul olduğu için mi böyle bir hassasiyet var?..
Dava konusu yapılamayan bir durumda yani idari işlem olarak kabul edilmeyecek/edilemeyecek bir uygulamada yürütmeyi durdurma kararı nasıl verilebiliyor, anlamak mümkün değil.
Bunları, fakülte sıralarında bize verilen İdare Hukuku bilgilerinden rahatlıkla söyleyebiliyoruz.
Ama idare mahkemelerinde yargıç olmak için hukuk fakültesi mezunu olma şartı yok. Hatta ve hatta geçtiğimiz Temmuz ayında gelen değişiklikle bakın ne geldi bir de:
“İdari yargı adayları için; hukuk fakültesinden mezun olmak veya yabancı bir hukuk fakültesini bitirip de Türkiye’de hukuk fakülteleri programlarına göre eksik kalan derslerden sınava girip başarı belgesi almış bulunmak ya da bakanlığın ihtiyaç durumuna göre belirleyeceği diğer alanlarda en az dört yıllık yüksek öğrenim yapmış veya bunlara denkliği kabul edilmiş yabancı öğretim kurumlarından mezun olmak”
O nedenle artık yargının anlaşılmaz hallerine şaşırmak bile gelmiyor içimizden.
Belirttiğimiz hususların siyasetle, partiyle ilgisi yok.
Altını çizdiğimiz kısım işin “hukuk” tarafı.
Hukukun dediği belli, sınırları belli, kıstaslar, şartlar belli…
Mahkemelerin kararları karşımızda.
Neyi hangi düzgün tarafa oturtabileceksiniz, verilen yürütmeyi durdurma kararına nasıl gerekçe bulabildiniz kabul edilebilir hal değil.
O yüzden İdare Hukuku’nun duayen isimlerinden yılların hukukçusu Metin Günday gibi soyu tükenen profesörler çıldırma noktasına geldiler.
Yargının her kararını tartışır hale geldi Türkiye.
Hayra alamet mi?..
Değil elbet!