TÜRKİYE AVRUPA’NIN ÇÖPLÜĞÜ OLAMAZ
Doğa ve çevre dostu değerlere sahip hukukçularımızdan Av. Murat Fatih Ülkü, Av.Hilal Elbüken ve çevreyi yok edecek girişimlere karşı mücadelede yıllardır en öf saflarda yer alan Av. Senih Özay, İzmirli 3 avukat olarak; çöp ithalatının yasaklanmasını yargıya taşıdı. Değerli avukatlarımızın talebi gayet net ve açık: ‘’Çöp ithalatını durdurun.’’
Ülkemize en çok çöp ihraç eden Avrupa ülkesinin devletine de başvuran hukukçularımız; Çevre Kanunu md. 28 başta olmak üzere ilgili mevzuatın, çöp ithalatından zarar görenlere zararlarının giderilmesi için dava hakkı verdiğinin altını çiziyor.
Ülkemiz adına bu onurlu mücadeleyi başlatan hukukçularımızdan Murat Fatih Ülkü, sağ olsun yoğun iş temposuna rağmen gazetemiz http://balikesir24saat.com okurlarına zaman ayırdı. Kendisi ile ülkemizin karşı karşıya olduğu çöp tehdidini konuştuk. Şimdi, gelin hep birlikte saygıdeğer hukukçularımızın tarihe not düştüğü hukuk savaşına uzanalım.
1) Çin kirlilikten dolayı çöp ithalatından vazgeçti. Çöp ithal (ihraç) eden diğer ülkeler de Güney Asya’da umduğunu bulmadı. Peki, ya biz neden çöp ithal ediyoruz? Bu durumu bir hukukçu olarak nasıl yorumlamaktasınız?
Hani “özrü kabahatinden büyük” diye bir deyim vardır. Bu durum ona benziyor. Ülkemizde geri dönüşüme uygun plastik çöplerin ayırt edilerek toplanamaması, bu nedenle de yerli çöpü ayrıştırmaktan daha ucuz olan plastik çöp ithalatının tercih edildiği söylenmektedir. Bu olgu, ülkemizdeki merkezi ve yerel yönetimlerin diğer bir yetersizliğini göstermektedir.
Ülkemizdeki çöplerin geri dönüşüme uygun olanlarının ayırt edilerek toplanması, biyolojik atıkların da ayırt edilerek toplanıp ivedilikle gereksinim duyulan biyolojik gübrenin karşılanması için çözüm üretmesi gereken merkezi ve yerel yönetimlerin bu görevlerini yerine getirmemeleri ayrıca üzerinde durulması gereken bir konudur. İdarelerin bu görevlerini yerine getirmemesinin bedelini Türkiye Avrupa’nın çöplüğü olarak ödememelidir.
Dediğiniz gibi Çin’in vazgeçtiği, kendine Güneydoğu Asya’da yer bulamayan plastik çöp ithalatının ancak geri kalmış ülkelerin tercih edebileceği bir yöntem olarak ülkemize gelmesi ulusal onurumuzu da zedelemektedir. Bunun son dönemde “milli ve yerli” sloganı ile hareket eden 20 yıllık AKP (ve MHP) iktidarı döneminde olmasını da kamuoyunun takdirine bırakıyorum.
2) Avrupa’dan çöp ithal eden ülke konumuna nasıl düştük? Alınan hangi kararlar, bu zemini hazırladı?
Ülkemizde çöp (atık) konusu, iyi yönetilebilen bir konu değil. Toplanması, depolanması, çöp tesisleri için yer seçimi, geri dönüşüm, enerjiye dönüştürme aşamaları genelde sorunlarla ve kirlilikle birlikte yürüyor.
Biz bu konuyu, İzmir’de çöp tesisi için Karşıyaka-Yamanlar’ın seçimi ile ilgili yaşadık. Bu konuda Senih abi (Av. Senih Özay) ile birlikte açtığımız dava sırasında yer seçiminin uygunluğu konusunda önemli tartışmalar oldu. Önce yürütmeyi durdurma kararı verildi. Sonrasında yürütmeyi durdurma kararı kaldırıldı.
Çöp (atık) konusunda; ayırt edilerek toplanması, depolanması, yer seçimi, geri dönüşüm, enerjiye dönüştürme vb. tüm boyutlarıyla merkezi bir planlama ve politikaya gereksinim var. Bütüncül bir bakış açısı olmadan bu sorunun çözülmesi olanaksız görünüyor. Bu konuda uzmanların katılımı ile hazırlanacak bir planın ivedi olarak hazırlanması ve merkezi yönetim ve yerel yönetimler aracılığıyla uygulanması yaşamsal önem taşıyor.
3) Çevre Kanunu Madde 28, neyi içermektedir?
Çevre Kanunu md. 28 özetle, çevreyi kirletenler ve zarar verenlerin neden oldukları kirlenme ve bozulmadan doğan zararlardan dolayı sorumlu olduklarını düzenliyor. Sorumluluk için de çevreyi kirletenin kusuru aranmıyor. Yani çevreyi kirleten, kusuru olmasa bile verdiği zarardan sorumlu. Bu yasa maddesi, çevreye-doğaya atılan plastik atıkların yarattığı olumsuz etkilerden zarar gören yurttaşlar için zararlarının giderilmesi için yargıya başvurma olanağı sağlıyor.
Bu konuyu Türkiye’nin ithal ettiği çöpler özelinde hâkim Oğuzhan Karahan da, “Taşınmaz Malikinin Sorumluluğu” kitabında ayrıntılı biçimde incelemiş. Bu incelemede ülkemize çöp ihraç eden yabancı ülke ve firmaların yapmaları olası sorumsuzluk anlaşmalarının geçersiz olduğu da net biçimde ortaya konmuş.
Yine, kanımca, plastik atıklardan zarar gören yurttaşların, çöp ithaline izin veren ve kontrolsüzce doğaya atılması konusunda önlemleri almayan idarelerden hizmet kusuru nedeniyle, idari yargıda tazminat isteme hakları var. Tabi bir de, hukuken özne sayılmayan diğer canlıların hayvanlar, bitkilerin, doğanın, eko sistemin gördüğü zarar var.
İşte hep birlikte, siz, bizler, diğer dostlar bunların da sesi olmaya çalışıyoruz elimizden geldiğince.
4) 2016 yılında araba lastiği yakmaya göz yuman ve hatta üstüne yenilebilir desteği vermeyi içeren kanun, sıfır karşı çıkış ve 25 red oyu ile geçmişti. O zaman lastik, nasıl biyokitle olarak sayıldı?
Biyokütlenin tanımı ile 5346 sayılı Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunun 3.maddesinde düzenlenmiştir. Vurguladığınız gibi, bu kanunda daha sonra 2016 yılında yürürlüğe giren 6719 Sayılı kanunun 13.maddesi ile bazı değişiklikler yapılmıştır.
Kanunun değişim öncesi ilk halinde biyokütlenin tanımı: “Organik atıkların yanı sıra bitkisel yağ atıkları, tarımsal hasat artıkları dâhil olmak üzere, tarım ve orman ürünlerinden ve bu ürünlerin işlenmesi sonucu ortaya çıkan yan ürünlerden elde edilen katı, sıvı ve gaz halindeki yakıtlar” iken, bu değişiklik ile biyokütlenin tanımı masum halinden çıkarılmış, içine belediye atıkları (çöp gazı dâhil), atık lastiklerin ve sanayi atık çamurları ile arıtma çamurlarını kapsar hale getirilmiştir.
Burada biyokütlenin gerçek tanımına baktığımızda; elektrik veya başka güç formları oluşturmak için kullanılan yenilenebilir ve sürdürülebilir bir enerji kaynağı olan organik malzemelerden üretilen yakıt olarak karşımıza çıkıyor.
Bu enerji de ormanlardaki ağaçlar, tarımsal ve endüstriyel atıklar, insan veya hayvan atıkları gibi bitkisel ve hayvansal maddelerden elde edilmekte. Yani aslında bakıldığında tam da kanunun ilk haliyle uyumlu bir tanım. Fakat modern biyokütle olarak adlandırılan kavramın içinde yer alan organik çöpler, şehir ve endüstriyel atıkların yanlış yorumlanarak içine belediye çöpleri, sanayi atıkları ve atık lastiklerin eklenmeye çalışıldığını görüyoruz.
Evet, enerji üretmek için gelişmiş ülkeler, bu metodu fosil yakıtlara tercih etmektedir. Fakat bu şehir atıkları ve endüstriyel atıkların organik olanları için geçerli bir metot ve en önemlisi de bunları işlerken; yakarken doğru ve doğayla en uyumlu yolun seçilmesi, denetim ve filtre mekanizmalarının tam anlamıyla çalışmasının denetlenmesidir.
Lastik atıklarının hangi kriterler gözetilerek biyokütle tanımına dâhil olduğunun yorumu her ne kadar biyologlar, kimyagerler ya da alanında uzman kişilere aitse de, madde değişiklik gerekçesi bize bunun özelleştirilmiş enerji üreticisi firmaların karını katlamaya yönelik bir değişiklik olarak kabul edildiğini göstermekte.
5) Söz konusu bu oylama, sizce neden sadece 25 red oyu ile sınırlı kaldı? Eğer itiraz edenler çoğunlukta olsaydı; lastik yakan tesislere yenilenebilir imtiyazı veren kanun değişikliği ve bunun genişleterek belediye çöplerinin de yakmanın önünü açan düzenleme tekli komisyondan ve genel kuruldan geçmezdi, demek ne kadar doğru olur? Bugün de çöp ithalatı sorununu konuşuyor olmazdık sanırım. Bu görüşüme katılır mısınız?
Oylama geneline bakıldığında red oyu verenlerin genelde CHP ve MHP ağırlıklı iken kabullerin de neredeyse tamamının AKP vekillerince verildiğini görüyoruz. Elbette ki redlerin çokluğu sonucu tasarının reddedilmesi önemli ölçüde doğaya büyük bir olumlu etki yaratırdı.
Fakat çöp ithalatı sorununu tamamen ortadan kaldırmazdı. Bunun sebebi, çöp ithalatı yapan firmalar aslında plastik atıkları işleyip geri dönüşüme kazandırma amacıyla gerekli teşvikleri ve muafiyetleri de alarak sektörde faaliyet gösteren firmalar.
Çöpü ithal etme gerekçeleri de ülkemizdeki çöplerin ayrıştırılmaması sebebiyle geri dönüşüme katılabilen çöplerin oranının çok az veya yetersiz olması. Bu nedenle biz Avrupa’nın çöplerini ithal ediyoruz. Sorun da burada başlıyor. İthal edilen bu plastik çöplerin gerçekten geri dönüşüme kazandırıp kazandırılmadıklarının denetimi düzgün yapılmadığı ve yasal düzenlemeler yetersiz kaldığı için bu çöplerin fabrikalarda kontrolsüzce yakıldıkları, denetimsizce Adana’da, Kemalpaşa’da ve ülkenin farklı yerlerinde doğaya, insan sağlığına büyük tehlike verecek biçimde çevreye atıldıklarına tanık oluyoruz.
6) O yıllardan bugüne yaşanan bütün gelişmeleri, hem iktidar hem de muhalefet penceresinden değerlendirmenizi istesem okurlarımıza neler söylemek istersiniz?
Ülkemizin atık (çöp) sorununa bütüncül bir bakış açısı ile eğilmeden ve bu bütüncül bakış açısını yansıtan bir planlama yaparak merkezi ve yerel yönetimler aracılığıyla bunu uygulamadan, kısa vadede bir çözüm ufukta görünmüyor.
İktidar penceresinden değerlendirme yapmaya pek gerek yok. Yaklaşık 20 yıldır AKP iktidarı izlediği politikalar ile çevreye bakış açısını, kapitalizmin amansız saldırısının bir parçası olduğunu net biçimde gösterdi. Sizinle daha önce de konuşmuştuk. Bu konuda artık iktidardan iyi niyetli bir yaklaşım beklemek açıkça safdillik olacağından, muhalefetin özellikle sol muhalefetin, doğaya/çevreye yönelik yoğun saldırılara karşı örgütlü, sistemli, sistematik bir direniş ve muhalefet ortaya koyamaması; kamuoyunun önüne son 40 yıldır uygulanan çevre düşmanı politikaların alternatifi bütüncül bir çevre politikası koyamamasının altını çizmek zorundayız.
7) Geçmişte atıklar, çöpler ve lastik gibi yenilenebilir enerji sayılmaması gereken maddeleri kapsayan konular hakkında açılan karşı bir dava var mı? Varsa, günümüzde açılacak olan davalarda emsal teşkil edecek bir karar verildi mi?
Bu konularda benim bildiğim kadarıyla 5346 sayılı kanunun çöp atıklar ve lastiklerin biyokütle sayılması değişikliğine karşı açılmış bir dava bulunmamakla birlikte, bu sektörde faaliyet göstermek isteyen firmaların ÇED raporlarının iptali istemiyle açılan davalar mevcut.
Yine aynı şekilde bu fabrikaların çevreye vermiş olduğu zararlardan, toprağa, suya karışan atıklar ve kirlilik sebebiyle taksirle çevreyi kirletme suçuna ilişkin emsal kararlar bulunmakta. ÇED iptal değerlendirmeleri ve ceza kararları bu işin sakıncaları konusunu netleştirmekte ve emsal oluşturmaktadır. Ama asıl etki bu yasal düzenlemelerin Anayasaya’ya aykırılığını gösteren kararlar olacak. Bu yasal düzenlemelerin açılacak davalar sırasında ileri sürülecek Anayasa’ya aykırılık iddiaları (somut norm denetimi) yoluyla Anayasa Mahkemesi’ne taşınması önemli.
8) Sizin, değerli hukukçularımız Seniz Özay ve Hilal Elbüken ile birlikte açmış olduğunuz davayı, bir umut olarak görmekteyim. Hepimiz adına başlattığınız bu mücadelen dolayı, her birinizi ayrı ayrı kutluyorum. Ne mutlu ki, bizlere sizin gibi cesur hukukçularımız var. Çöp ihracatının durdurulmasına dair hukuk sürecini, hangi gerekçelere dayanarak açtınız?
Biz de size teşekkür ediyoruz. Hep birlikte içinde bulunduğumuz çevre mücadelesi bir bütün ve süreklilik istiyor. Bizim başlatmış olduğumuz mücadele, bir hareket çağrısı olarak görülebilir.
Cumhurbaşkanlığı’na, Çevre Şehircilik İklim Değişikliği Bakanlığı’na, Ticaret Bakanlığı’na, başvuruda bulunarak; Türkiye’ye çöp ithalatının yasaklanmasını ve ithal edilen plastik çöp (atık) miktarının hacim, ağırlık ve değerinin, hangi bölgelerde depo edildiğinin, ne kadarının geri dönüşüme bağlı kılındığının, geri dönüşüme bağlı kılınamayan plastik çöplerin (atıkların) ne biçimde, nerelere depolandığının, çevreye ve doğaya denetimsiz biçimde atılıp atılmadığının, bu konuda hangi denetim işlemlerinin yapıldığının, belgeleriyle birlikte tarafımıza bildirilmesini talep ettik.
Bu başvurumuzu Türkiye’ye en çok çöp ihraç eden 5 Avrupa ülkesinin büyükelçiliklerine de gönderdik. Çünkü bu iki yönlü bir mekanizma Türkiye çöp ithal ediyor ama bir de ihraç eden ülkeler boyutu söz konusu. Hukuksal süreç başlamış oldu, ilgili kurumlardan yanıt gelmesine veya gelmemesine göre, dava açılacak.
Ayrıca, bu başvurunun İzmir özelindeki bir örneğini de, İzmir Valiliği’ne, İzmir Büyükşehir Belediye’sine, Kemalpaşa Kaymakamlığı’na ve Kemalpaşa Belediyesi’ne yaptık.
9) Vermiş olduğunuz hukuk savaşına rağmen, çöp ithalatı durdurulmazsa bizi hangi tehlikeler bekliyor? Yoksa şuanda tehlikenin içinde miyiz?
Şu an çok ciddi bir tehlikenin ortasındayız. Bu bilincin oluşturulması için GREENPEACE’in çok detaylı çalışmaları mevcut. Yine bu konuyla ilgili yaşanan felaketler yıllardır medyada yer almakta. Adana’daki her yönüyle doğaya karışmış ve insanları, canlıları zehirleyen ithal edilmiş çöpler inanılmaz bir boyuta ulaşmış durumda.
Türkiye, Avrupa’nın çöpünü ithal etmede birinci sırada. Öncelikle bu gerçekle yüzleşmeli ve sonrasında kendi çöpümüzle bile baş edemediğimiz gerçeği karşısında, çöp ithal etmeye devam etmek yerine çok acil bir şekilde kendi çöpümüzü geri dönüştürülebilir kılmak için yasal bir düzenleme getirmeliyiz.
10) Son olarak ülkemiz ve doğa adına neler söylemek istersiniz?
Soluduğumuz havadan, içtiğimiz suya; yediğimiz besinlerden, sağlıklı bir çevrede yaşamaya; kaliteli bir yaşam için düzgün, planlı kentleşmeden, her bireyin fırsat eşitliği içinde gelişme hakkına; gıda ürünlerindeki pahalılıktan, sağlık sorunlarına kadar; yaşamımızın her anını ilgilendiren çevre-doğa ile ilgili konularda, alternatif politikalar ortaya koymak, bir gelecek seçeneği ve hayali bakımından, belki de en çok tarihe not düşmek bakımından önemlidir.
Bunun için önemli bir adım olarak, Türkiye çapında gerekirse birkaç hafta sürecek bir çevre çalıştayı düzenleyip, çıkacak somut sonuçlarla geleceğin iktidarında, çevre sorunlarının çözümü konusunda neler yapılabileceği kamuoyuna açıklanabilir.
Son iklim değişikliği raporuna göre fazla zamanımızın kalmadığı, iklimsel felaketlerin her geçen gün yaklaştığı bu konuda; liderler arası polemiklerden ibaret. Çoğu zaman içi boş hamasi nutuklardan ibaret sığ siyasetten bir an önce kurtularak, ülkemizi ortaçağ karanlığına savurmak isteyen siyasal iktidarı geride bıraktıktan sonra, yaşamımızın her alanına dokunan çevre sorunlarını çözmek için bir hazırlık yapılmalıdır.
Bir de işin umut kısmı var tabi. Somut ve fiziksel varlığı, hırsları, zaafları, kinleri, tutkuları, acımasızlığı, vs. ile baktığımızda insanoğluna, umutlu olmak için pek de bir neden yok gibi görünüyor. Ama aynı insanoğlunun insanlık kavramını yarattığını düşündüğümüzde hayranlık ve coşku dolu bir umuda sarılıyoruz hepimiz.
Belki de bizim görmeyeceğimiz zamanlarda çok farklı yerlerden tanımlansa da, bugünden bakınca pek umut görünmese de, büyük usta Rıfat Ilgaz gibi “Elim birine değsin,/ısıtayım üşüdüyse/Boşa gitmesin son sıcaklığım!” (*) diyebilenler ile insanlık ve umut hep var olacak.
(*) Rıfat Ilgaz “Son Şiirim”den.