SEVGİLİ UĞUR MUMCU NE Mİ DÜŞÜNÜYORUM?
24 Ocak 1993 bir pazar günüydü, Uğur MUMCU öldürüldü.
Bu toprakların parıldayan, ışık saçan aydınlığıydı, söndürüldü.
Otuz bir yıldır yokluğunda, ne çok arıyoruz onu, bu görüldü.
Gerçeğin peşinde, araştıran, soran, sorgulayan, bulan gazeteciliğin son örnek adı;
Ödün vermez kararlılığıyla, hukukun yılmaz savaşımcısı;
Aydınlanmanın kalpaksız çağdaş kuvvacısı;
O gün bugündür dinmemekte, yokluğunun hep artan sancısı.
Dile kolay, 31 yıl oldu aramızdan ayrılışı.
27 Ocak’ta son kez buluştuk, uğurlaştık son yolculuğunda Uğur’la Ankara’da.
O gün bu gündür alışmak ne mümkündür yokluğuna.
Haksızlığa uğramanın bile sevimli kahramanı o “Sakıncalı Piyade!”
İnsan haklarında, yılmadan, bıkmadan hep mücadelede;
En yüce değer saydığı emekle, emekçiyle her zaman birlikte;
Özgürlük, adalet ve demokrasi için hep en önde;
Sevgili Uğur MUMCU, seni ne çok arar olduk bilsen, zaman kötüleştikçe.
Döndükleri köşe başlarında, sahibinin sesi ekranlarında, kalemini satıp takla atanların ortalığı sardığı şu devri zamanda yokluğun ne acı!
Sonsuzlukla bütünleşen ölümsüzlüğünün ardındaki onurlu yaşamın, insanlık vicdanında çoktan anıtlaştı.
Her 24 Ocak’ta buluşup seninle, yeniden yeniden yüzleşmektir kararımız.
Lakin bağışla bizi, kanamaktadır hep sol yanımız.
Yokluğunda inan, ne de çok kötüleşti zaman.
Lakin, yaktığın meşaleyi çoğaltıp, ışığını yayamadık; bağışla bizi.
Şu kitapların var ya dizi dizi, ne kadar, ne kadar güncel şimdi:
“Yolsuzluk Dosyaları”nın şimdilerde, telli dosya kadar kalmadı önemi!
“Suçlular ve Güçlüler”inin gücü öylesine arttı ki şaşırıp kalırdın!
“Büyüklerimiz” deki cüce büyüklerinin, hikmetinden sual olmuyor artık!
“Çıkmaz Sokaklar”ın girdaplarında, kör kuyularda, nicedir merdivensiz kaldık!
“Tüfek İcat Oldu”nun yerini “ne mertliği”; dijital kahpelikler aldı.
“Silah Kaçakçılığı ve Terör”mü?
Ne sen sor ne biz söyleyelim.
Yalnızca iade-i itibarı kaldı!
Hani “Söz Meclisten İçeri” vardı ya!
Artık birbirine karıştı.
İçeri-dışarı kalmadı.
“Liberal Çiftlik” yok mu, o da çok gerilerde kaldı!
Şimdi yerini “beşi bir yerde ile “dualı tosuncuklar” aldı!
Daha neyi anlatsam sevgili MUMCU, daha neleri?
Cesaret bağımsızlık, ulus, yurt, Atatürk, devrim, cumhuriyet, hürriyet, emek, hak, hukuk, adalet!…
Lakin tam gaflet, dalalet hep ihanet.
Maşallah, ne demek, sapasağlam, dim dik ayakta “12 Eylül Adaleti”
“Rabıta” falan ohoo!
Onu hiç mi hiç sorma!
“Bir Uzun Yürüyüş” ise çoktan, tam gemi azıya almış durumda!
Menzile koştular, hepsi sarmaş dolaş!
“Tarikat-Siyaset-Ticaret” kuzu sarması!
O mu, o başka bir savaş!
“Gazi Paşa’ya Suikast”i yazar mıydın bilmem ama; şimdilerde şaşırıp kalır mıydın ne?
“Eğilmeden Bükülmeden” biz yine seninleyiz elbet; düşüncelerinin izindeyiz.
Lakin öyle de olsak, bir hayli buruktur içimiz!
Sevgili Uğur Mumcu,
Ne çok özledik seni, bıraktığın yerin çok uzağındayız.
Sensizlikte büyürken, fotoğrafını taşıdı ancak çocuklarımız.
Yoldaşlarınsa evet yolundayız, hiç eksilmeden kararlılığımız.
Başaramasak da hep genç durduk, hep dimdik kaldı başımız.
Lakin bizi bağışla; yokluğunda bir hayli kabarıktır dosyamız!