ŞAKŞAKÇI PR BÜLTENİ Mİ OLSUN BASIN?
Son 15-20 yılda basın da değişti, evrildi, bir elin parmakları kadar kaldı aslında…
Sayısal olarak artarken nitelik olarak dibe vuruş, ülkenin her kurumunda olduğu gibi basına da yansıdı.
Çünkü basın da güç odaklarının etkisine girdi, herkes kendi basınını yaratma derdine düştü…
Bir sürü tetikçi, propagandacı, reklam bülteni gazete doğdu.
Üniversiteler gibi çoğalıp duruyorlar ama gerçekten nitelikli olanları maddi sıkıntılar içinde can çekişiyor; maddi sıkıntısı olmayanlar da zaten siyasi, statü veya başka değişik amaçlarla kullanılan bir tür haline dönüştü.
Haliyle…
Gerçek basın; işlevini yerine getirmeye çalışırken ne İsa’ya ne Musa’ya yaranabiliyor.
Oysa ki zaten “yaranma” derdi yok o nesli tükenen cenahın.
Zira, gerçek basının böyle bir düşüncesi olmaz, olamaz, aksi halde diğerlerinin kulvarına katılmış olur.
Yani…
Toplumsal algı ve siyaset mühendisliği ile bilerek yaratılan kutuplaşmanın sonucunda bu niteliksizlik yanında bu kez vatandaş da okuduğu mecrayı kutuplaştırma macerasına girişmiş vaziyette.
Yazılana değil, yazdığının kafasına uyup uymadığına bakıyor.
Kendi doğrusu ve kendi düşüncesine uymuyorsa, “vay efendim, sen mi böyle yazarsın, sen de mi onlardansın…”
Yerelde de öyle, ulusalda da.
Her haber, her yorum siyaset paydasına alınıp değerlendirilir oldu.
“Siz de onlar gibi oldunuz, kime hizmet ediyorsunuz belli değil, sizi okumuyorum bundan böyle”
Her cenahtan aynı tarz oklar geliyor gerçek manada gazetecilik yapmaya çalışanlara…
İzah etmeye çalışsanız nafile:
Gerçek basın; kamuoyu adına denetleme görevi yapar, kim olursa olsun muhatabı, soru sorar, sorgular, eleştirir, hatta eleştirmeyen bir basın zaten “basın” olmaz.
Basın olumlu veya olumsuzu gösterirken bu olumluluk ve olumsuzluk haber çerçevesi altında elbette objektif olmalıdır ancak köşe yazıları olarak ifade edilen yorum kısmı ise yazarın kendi düşüncesidir, katılan katılır, beğenmeyen okumaz geçer.
“Haber kutsal, yorum hürdür” ilkesini unutalı da çok olmadı mı?..
E ne yapsın basın?.. Şak şak mı, her şeye bravo mu?..
Farkında mısınız şu an Türkiye’de gazete tirajları ulusal arenada da diplerde.
Yeniden tencere tabak kampanyaları mı yapsalar ne dersiniz?..
Bir zamanların milyon satan amiral gemisi Hürriyet’in tirajı 80 binlerde…
Aboneli Türkiye 90 binlerdeki satış rakamıyla “en çok satıyorum” diye övünüyor ki bu tirajların bile doğruluğu müphem, bağımsız kuruluşlarca ne denetleme var ne doğru bilgi.
Gerek ulusal gerek yerel mecrada tiraj düşüklüğünün tek sebebi dijital mecraların yükselişi mi acaba?..
Yoksa güven eksikliği mi?..
Bir elin parmakları diye nitelediğimiz “gerçek” gazetelerin ise en azından tiraj rakamları hep aynı seviyelerde. Bu açıdan en sadık okur onların. Ki eminiz kıymetini biliyorlar.
Hepsi birbirinin kopyası haine gelmiş, ajans ve kamu bültenleriyle dolan gazetelerin kalite kaybı karşısında eleştiri yapma görevini yerine getirmeye çalışan gazetelerden ne bekliyor vatandaş?..
Güç odaklarının gölgesiyle yayın yapıldığında ve birilerinin sesi olunduğunda güneşi balçıkla sıvamak mümkün olabilir mi?..
O yüzden sayıları giderek azalan ve basının asli görevini yerine getirmeye çalışan yazılı basına ve internet gazetelerine sahip çıkmak bugün her şeyden önemli.
Bu sebeple yelpazenin tek renk olmasını istemiyorsanız eleştiren ve sorgulayan basından korkmayın.
Dahası; farkında mısınız artık gazete bile bulamaz hale gelindi ülkede.
Eskiden adım başı her büfede gazete görürdünüz, şimdilerde sokağınızda mahallenizde gazete satan kaç büfe kaldı farkında mısınız, ulaşabiliyor musunuz kolaylıkla?..
Eleştiren varsa; bir şekilde doğruya gitmek ve hatadan dönmek daha kolaydır.
Sonuç itibariyle vatandaşın; kaybettiği değerleri bulamadığı zamanlardayız ya, işte tam bu nedenle eleştiren basın isteyin, şakşakçı pr bülteni değil.