Konumuz, yurdumuzun kıt kaynaklarından olmayan, hatta bol miktarda sahip olduğumuz taşlardır. Bunlardan sabır taşı tasavvuf kültürümüzde de yer almaktadır. Taşlar yer altı ve yer üstü zenginlik kaynaklarımızdır. Özellikle Sabır taşı, Oltu taşı, Lüle taşı ve Köpük taşından bahsedeceğim. Kolay erişemediğimiz altın, pırlanta, elmas, zümrüt, yakut işlemeli, taş ve yüzükler konumuzun dışındadır.
Sabır Taşı: Kuvars grubuna ait bir mineraldir. Genellikle sarı ve kahverengi tonlarda görünür. Ruhsal ve fiziksel şifa özellikleri ile öne çıkar. Büyüdüğü halde sütten kesilmeyen ve annesini emmeye devam eden çocukların sütten kesilmesi için, annelerin meme uçlarına sürdüğü bir taştır.
Bu kullanımlar için sabır taşının içine aloe vera, reçine, antrokinon türevi uçucu yağlar karıştırılır. Parmak emme ve tırnak yeme alışkanlıklarının sonlandırılması içinde bu yöntem kullanılır. Sabır taşlarının Konya – Mevlana müzesinde işlenmiş çok güzel örnekleri de bulunmaktadır.
Büyük bir sabırla mermerden oyularak yapılan “bu taş zincirinin baklalarında ek yeri yoktur.” Bir kişinin çocuk yaşta başladığı sabır taşını ancak torununun bitirmeye ömrünün yettiği rivayet olunur. Sabır taşı, dergâh ve medreselerde dervişler tarafından bir ömür boyu oyularak üretilen bir sanat eseridir. Dervişe bir mermer, eline de iğneden büyük bir çivi ve çekiç verilir. Derviş bir ömür boyu sabırla bu taşı oyarak işler. Üretilen sabır taşları medrese, dergâh ve ibadethanelerin girişlerine asılır.
Sabretmek çok iyi bir haslettir ama pek de kolay değildir. Bu sebeple “sabır taşı olsa çatlardı” denen tabir ile “Sabrın sonu selamettir” “Sabreden derviş muradına ermiş” sözlerini unutamıyoruz.
Oltu Taşı: Adı üzerinde Erzurum – Oltu yöresinden çıkartılan doğal bir taştır. Gerginlik giderir, şans taşı olarak da bilinir, kendine güven veren, stres atıcı, depresyon gidericidir, negatif enerjiyi pozitif enerjiye dönüştürür. Eski çağlarda nazara da iyi geldiği söylenir. Erzurumlu sanatkârlar “Taş Mağazalarda “ Oltu Taşı’nı en iyi şekilde işleyerek tespih ve çeşitli süs eşyasına dönüştürürler.
Lüle Taşı: Bu taşa Eskişehir taşı da denir. Eskişehir’in beyaz altınıdır. Yumuşak ve nemli iken kolay işlenebilen magnezyum artı silisyum karışımı bir mineraldir. Pipo, tespih, kolye, satranç takımı, biblo, ve dekoratif ürünlerin yapımında kullanılır. Durdukça ve kurudukça dayanıklı ve sağlam bir hale gelir
Köpük Taşı: Özellikle Kuzey Kıbrıs’ta Lefkoşa’ya 18 kilometre mesafedeki Alayköy /Yerolakko’dan bol miktarda çıkartılır. Volkanik topraklardan inorganik, puzolonik bir malzemedir. Kireç artı silisyum sayesinde ve içindeki nemin varlığı ile yapı harcının sertleştirilmesinde kullanılır, kourasanittir. Adını Thira adasından almıştır. Thira adası Ege Denizi’nin tam ortasında Yunanistan’a ait Santorini adasının hemen batısında küçük ve turistik bir adadır.
Benzer taşlardan yurdumuzda İsparta ilinin 5-8 Km. kadar güney batısındaki “Gölcük gölü” civarında da mevcuttur. Buradaki taşlar, Traki andezitlerinden olup, sıkı tüf ve sünger taşlarıdır. Göl kenarında ve civarındaki “tortul, ultramatik ve volkanik” kayaları gölde suyun üstünde yüzdürülebilirsiniz.
Köpük taşı, Kıbrıs’da Alayköy/Yerolakko – Mammari – Türkeli/Ayvasıl – Yılmazköy/Şillura bölgesi ile Çifteyığınlar Tepede ocaklar halinde bulunur. Görevim esnasında adım adım gezme imkânı bulduğum bu bölgenin taşının ve toprağının en önemli özelliği; nemli oluşu, işlendiğinde ve şekil verilerek bekletildiğinde, hava ile toprağın teması arttıkça, taş ve toprağın beton gibi sertleşmesidir.
Bu taşların bulunduğu mevkilerde birçok taş ocağı işletilmektedir. Taşlar istenilen ebat ve şekillerde çıkartılıp piyasaya yapı malzemesi olarak sürülmektedir. Gazbeton/Yutong tuğla gibi hafif ama dayanıklıdır. Bölgedeki Kıbrıs Türk Barış Kuvveti askerleri mevzilerinde ısınmak için köpük taşlarını oyarak “içinden tel veya ince çubuk demir geçirerek” elektrik sobası yaparlardı.
Nitekim Ayvasıl ve Çifteyığınlar Tepe bölgesinde yapılan kazı ve incelemelerde EOKA-B lideri darbeci Nikos Sampson’un kışlasında yer altı tünelleri ile yer altı sığınak ve su depolarına rastlanmıştır. Hiç iksa edilmeyen tünellerde herhangi bir çökme yoktur, hala içinde iki üç kişi elini kolunu sallayarak yürüyebilmektedir. Ayvasıl (Türkeli)’ dan ve araziden Dağyolu Köyü – Gönyeli istikametinde ilerlerken civarda çok sayıda mermer, alçı ve kireç ocağı olduğu görülür. Bu bölge Kıbrıs Barış Harekâtında Hava İndirmesi yaptığımız bölgedir.
Mermer Taşları: Mimar Sinan’ın; Edirne- Selimiye Camiindeki devasa renkli mermer sütunlar Kıbrıs’dan deniz yolu ile Saros Körfezi’ne, oradan Enez – Meriç nehri yolu ile Edirne iskelesine getirilmiştir. Kırk manda ile çekilen arabalarla da cami inşaatına kadar taşındığı bilinmektedir. Yurdumuzda da çok değişik cins ve türden mermerler vardır. Yurdumuz bu konuda çok zengindir.
Tespihler: Zikir çekilirken Allah’ın 99 isminin de zikredilmiş olması amacı ile taşlardan “üç otuzüçlük” (99)’luk tespihler yapılmıştır. Tespihlerde en başta bir imame vardır, her otuz üçte bir adet de nişane konmuştur. 33’lük tespihlerde vardır. Sayıları sayarken istenilen sayıya ulaşmak için de tespih çekilir. Şimdi bunların yerine modern ve teknik, hatta dijital göstergeli sayma aletleri kullanılmaktadır.
Tespih İslamiyet’in getirdiği değil, çok eski tarihlerde Hıristiyanların, İsarailoğulları’nın ve Hint halkının da kullandığı bir enstrümandır. Kabadayılar bile şakırdatarak, kendine has sallama ve çevirme biçimleri ile tespih kullanmışlardır. Tespihler kehribar, akik, kuvars, kaplan gözü, oniks, ametist, hematit, ceyt, jasper, kalsit, oltu taşı, havlit, mercan, sedef, lavtaşı/aytaşı, inci ve firuza taşındandır.
Taş denince çakıl taşı, çakmak taşı, kayrak taşı, kireç taşı, dere taşı, değirmen taşı, bulgur taşı, tuz taşı, göz taşı, böbrek taşı, göbek taşı, kaldırım taşı, bordür taşı, kilometre taşı, nişan taşı, elmas, zümrüt ve yakut işlemeli taşlı yüzükler, Kozak/Tokat yolları taşlı türküsü ile Bursa’nın ufak tefek taşları türküsü, hudut hattındaki numaralı taşlar, musalla taşı (seng-i musalla), mezar taşı… vb. taşlar aklımıza geldiği gibi daha başka taşlar da vardır.
Dilimizde bir çok taşlı kelime, yer, deyim ve kavram vardır.Taş gibi, taş atma, taşlama, ayağına taş değmesin, taşı gediğine koymak, bağrıma taş bastım, ekmeğini taştan çıkarmak, tek taşımı kendim aldım, İstanbul’un taşı toprağı altındır, Beşiktaş, Dikilitaş, Nişantaşı, Çemberlitaş ..vb. Benimde konu ile ilgili olarak bestelenmiş ve MESAM’ ın kayıtlı eserleri arasında yerini alan bir şiirim var.
SENDE GÜNAH BULAMADIM
Tespih gibi sabır taşım
Çekiyorum bitmiyorsun
Kaç otuz üç geçti bilmem
Sende günah bulamadım
Başım eğip düşündüm ben
Kaç otuz üç geçti bilmem
Ne enine, ne boyuna
Sende günah bulamadım
Affettim de gel büyüksün
Suç ve günah hepsi bende
Olurum ben kul, kölende
Sende günah bulamadım
SÖZ : Muharrem Kaynak,
BESTE : İbrahim Halil Akten (TSM, Makam: Uşşak)
NOT: Kaç otuz üç geçti bilmem, Sende günah bulamadım “NAKARAT” olarak kullanılmıştır. Her kıta ikişer kez okunur ve nakaratlar ile şarkı tamamlanır.
Sabrın sonu selamettir, sabreden derviş muradına ermiş gibi sözler türkülerimizde kaldı. Zaten bu sözleri söyleyen de pek kalmadı.
Zamanla geçer diye, her şeyi zamana bırakmayalım ve milletçe boşuna harcanacak zamanımızın olmadığının bilincinde olalım. Sağlıcakla kalın.
5 ŞUBAT 2025 Muharrem KAYNAK