Kaçıncı yargı reformu?
Mevzuat mı yetersiz?
Hayır.
Peki ne reformu?
Sorun uygulamada değil mi?..
Ama ille reform deniliyorsa elbette olmazsa olmaz bir değişiklik şart.
Nedir bu?
HSK’nın yapısının değişmesi…
Hangi yargı mensubuna sorarsanız sorun; HSK’nın yapısının değişmesi gerçek reform olacaktır.
Aksi mümkün mü?
Yargıyla ilgili en üst kurul.
Başında yürütme organının bir bakanı.
Onun müsteşarı da doğal üye.
Önceki reformlarda isminin değiştirilmesiyle yetinildi. HSYK idi hatırlarsanız.. Yüksek kuruldu… Sonradan HSK oldu: Hakimler Savcılar Kurulu…
Ama isim kurtarmaz elbet. Yapısının değişmesi lazım..
Mademki yargı bağımsızlığı, mademki kuvvetler ayrılığı…
Yürütme organı mensubu olan bakan ve müşteşarı bu işleyişten çıkarmak temel reform olmalı…
Haliyle her yargı reformu denildiğinde aklımıza sadece bu gelir:
HSK…
Gerisi lafügüzaf.
Mevzuat yetersizliği yok.
Anayasa’yı çalıştırsanız kafi.
Milli mevzuat yetersiz mi kaldı, yol gösteren AİHM ve uluslararası antlaşmalar, evrensel hukuk ilkeleri var.
Kaldı ki uluslararası antlaşmalar, normlar hiyerarşisinde Anayasa’dan hemen sonra geliyor ki kanunlardan daha üst sırada.
Haliyle yargıda reform HSK bazlı olacaksa tamam da diğer sorunlar uygulamadan.
Görev yapan insan kalitesinden.
Yerel mahkeme, Anayasa Mahkemesi kararına uymazsa buradaki sorun reform mudur, o karara uymayan mahkeme heyetinde midir?..
Kamuoyunu ve gündemi işgal eden önemli “haberleri” bir kenara bırakalım, sıradan başka dava ve örneklere bakalım; her adliyede her gün saç baş yolduran nice olay oluyor…
Sulh Ceza hakimi, idari para cezasına yapılan itirazı inceliyor; para cezasının hukuka aykırılığını ortaya koyan sayfalarca bilirkişi raporu var, ama bu teknik rapora rağmen ret kararı veriyor; raporu görmezden geliyor. Sorun nerde, hakimde mi, reformda mı?
Boşanma davası var. Davacı kadın, davalı erkeğin başkasıyla ilişkisi var, başkasıyla olan ilişkisinden çocuğu var, dahası her iki taraf da boşanmayı istiyor, davalar karşılıklı. Hakim davanın reddine diyor, boşamıyor. Sorun kimde, yargı sisteminde mi, hakimde mi?..
Hakim duruşma yapıyor, bilinen gerçek, duruşmalar uzuyor, aksıyor, her cümlenin tutanağa geçmesi yerine yazılı beyanda bulunabiliyorsunuz; hakime diyorsunuz ki “vakit israfına sebebiyet vermeyelim, beyanlarımızı yazılı sunalım…”, hakim tutanağa geçiriyor: “vekil söz aldı, vakit israfına sebebiyet vermeyelim” dedi diye bunu mahkeme tutanağına geçiriyor.
Yargıtay Kararını dosyaya sunuyorsunuz, emsal ve kökleşmiş, emsal olaylarda onlarca aynı karar vermiş… Hakim Yargıtay kararı bana emsal olmaz, ben böyle düşündüm diyor.
Sorun yargıda mı, insan kalitesinde mi?..
Yüzden fazla hukuk fakültesi…
Dekanı hukukçu olmayan fakülteler…
Öğretim üyesi bulunmayan fakülteler…
Binler ve binlerce ihtiyaç fazlası mezun…
Mülakata dayalı hakim savcı adayı alımları…
Sonra tel tel dökülen yargı…
Tepedeki HSK tarafsız ve bağımsız değil…
Kürsüdeki hakim savcının azımsanmayacak bir kısmı hukuk nosyonundan uzak, saç baş yoldurtur halde…
Yargı bugün biraz olsun çalışabiliyorsa, mesleğin içindeki yüzü ak gerçek hukukçuların sayesinde.
Yoksa hukukta eğitim de, denetim de hak getire!..
O yüzden reformdan önce kürsüye, akıllara zarar günlük rutine bakmak gerek.