OKUTAN DEVLET, OKUYAN TOPLUM
İnsanı, eğitimi, okumayı ve kültürü ihmal eden bir anlayışla nasıl gelişebilir ve değişebiliriz?
Gelişme sadece ekonomik kalkınma mıdır? Kaldı ki ekonomisi güçlü ülkelerin arkasında büyük ölçüde zihinsel, sosyal ve kültürel donanımları gelişmiş bireyler ve girişimciler var.
Kadim medeniyetleri kuran toplumlara bir bakın, o zamanki şartlara göre günümüzde bile hala şaşkınlık yaratan bilgi ve eserler bırakmışlar. Ve bunların hiçbiri rastgele olmamıştır. Merak ettiler, sorguladı, araştırdı, öğrendi, uyguladı ve yeni nesillere aktarmayı başardılar.
Birçok konuya olan merakımız, iş okumaya, öğrenmeye, doğru ve gerçek bilgiyi edinmeye gelince birden kayboluyor.
TÜİK kitap okuma ile ilgili bir araştırma yapmış ve okuma, Türk insanının ihtiyaç listesinde 235. sırada yer almış. Nedeni ise vakitsizlikmiş.
Ne kadar yoğun insanlarız ki günde on sayfa okuyamaya vakit ayıramıyoruz!
Şimdi kabaca bir hesap yapalım.
Günde 10 sayfa, yılda 3650 sayfa eder. Bu demektir ki; bir insan günde en fazla 30 dakika ayırarak her ay 300 sayfalık bir kitabı rahatlıkla okuyabilir. Ancak bunun için alışkanlık kazanmak gerekiyor.
Ve bu alışkanlık aile bireylerinin okumayı sevmesi, rol model olması ve eğitim kurumlarında okumanın sevdirilmesi ile kazanılabilir.
UNESCO’nun tanımına göre okuryazarlık; “Değişik türdeki yazılı kaynakları, kayıtları kullanarak tanımlama, anlama, yorumlama, bir araya getirme, iletişim kurma ve hesap yapma yeteneğidir”
Bu tanım doğrultusunda okuryazar olan ebeveynlere sahip bir çocuğun, kitap okumama olasılığı çok düşüktür.
İşte bu sebeple toplumsal değişim, ailede başlar.
Beyin cerrahı Prof. Dr. İsmail Hakkı Aydın, Edremit kitap fuarındaki söyleşisinde, “Dünya yan gelip yatma yeri değildir. Hepimiz hayata katkı sunmalıyız. Bunun için önce kendinizi geliştirin. Ne bulursanız okuyun. Nerede olursanız olun okuyun. Kalem ve kâğıdı eksik etmeyin. Bilginizi paylaşın ve mutlaka kendinize bir hobi edinin” diye birkaç kez tekrar etmişti.
Şimdi okumak için vakitsizlikten yakınanlara bir önerim olacak. Bir gün içinde yaptıklarınızı ve onlara ayırdığınız zamanı not edin. Sonra onların hayata yani ölümsüz olan sürece sağladıkları katkıyı değerlendirin.
Eminim ki okumak için ne kadar çok zamanınızın olduğuna şaşıracak ve hayıflanacaksınız.
Aslında vakitsizlikten çok ilgisizlik ve fakirleşen toplumumuzda kitap fiyatlarının bütçeleri zorluyor olması daha gerçekçi bahaneler. Kaldı ki okumak, insanın kendisine yaptığı en büyük yatırımdır.
Fuara gelen orta ve üstü yaş grubu ekonomiden yakınınca bu konuda gençlerin ne düşündüğünü merak ettim ve gözlerinin gelecek kaygısı ile baktığını fark ettiğim bir genç kızımıza sordum.
Aldığım cevap, toplum ve toplumu yönetenlerin dikkate alması gereken bir cevaptı.
“Okudum da ne oldu? Bildim de ne oldu? Bilen de bilmeyen de tek ağıza sahip. Ülkemde bilginin değeri yok. Ülkemde bilim insanının değeri yok. Okullarda okutulan Türkçe ve edebiyat derslerine bir bakın, günümüzden kopuk ve insanı okumaktan soğutuyor.
Vakitsizlik, pahalılık bunlar boş bahaneler, okumak isteyen ne yapar eder okur. Daha demin içi boş dışı albenili bir kitaba beş yüz lira verdi bir anne. Şöyle çevirip içine bile bakmadı, çocuğuma ne katkı sağlayacak içindeki bilgiler.
Biz millet olarak okumaktan, öğrenmekten, bilmekten korkuyoruz. Biz değişim ve gelişimden korkuyoruz. Önümüze konulanı seviyoruz, kolaycıyız biz. Şu anda sorun birisine, size en az on, on beş dizi ismi sayar. Ancak en son okuduğu kitabı hatırlamaz.
“Ben sekiz yıl kuran kursu hocalığı yaptım, diplomaya – formasyona ne gerek var, ben kendimi yetiştirdim” diye kendini eğitimci sanan ve bu insanlara inanıp peşinden gidenler var bu ülkede.
Ben ve benim gibi kendini bilime adamış insanlar sürekli okuyor, araştırıyor karşılığında ise akademilerin kadro kuyruğunda ziyan olup gidiyoruz. Yine de benim bu tükenmişliğimin hiç kimseye örnek olmasını istemem.
Okusunlar, araştırsınlar, sorgulasınlar, elbet bir gün ışığın yolunu yeniden bulacağız”
Evet, o ışığın yolunu bulmak zorundayız geleceğimizi aydınlatmak için.
Ve o ışığa; sosyal sürdürülebilirlik yaklaşımı ile “Okutan Devlet, Okuyan Toplum” anlayışının yurt genelinde eğitim seferliği olarak benimsenmesi ve çağdaş bir toplum modelinin oluşturulması ile varabiliriz.