Yayınlanma Tarihi :

ÖĞRETMENE UZANAN ELLER

ÖĞRETMENE UZANAN ELLER

Öğrenci velileri, çocuklarını eğitmek üzere öğretmenlere teslim ederken, “Eti senin kemiği benim” derdi eskiden. Bu deyim aynı zamanda öğretmenlere karşı olan güvenin ve saygının ifadesiydi.
Çünkü öğretmen; eğitim ve öğrenim ile birlikte çocukları hayata hazırlayan, ufuklarını genişleten, onlarda toplum bilincinin oluşmasını sağlayan ve onları topluma kazandıran en doğru kişidir.

Bir insan yetiştirmenin ne kadar zor olduğunu, bir çocuğun ihtiyaç duyduğu sevgi, ilgi, övgü gibi duygusal ihtiyaçlarını ve bilişsel, fiziksel, duygusal gelişimlerini en iyi onlar bilir.

Çeyrek asır önceydi. Veli toplantılarına katıldığımda öğretmenler, önce sınıfın genel durumu hakkında bilgi verir, eğer özel bir durum varsa onu da toplantı sonrasında çocukların velisi ile birebir görüşürdü. Ne kadar nazik ve düşünceli bir davranış değil mi?

Ancak bu düşünceli davranışa rağmen sabırsız veliler, toplantı boyunca çocuklarını şikâyet eder ve öğretmenin ikazlarına rağmen sık sık konuşmasını keserdi. İlk zamanlar garipserdim. Bir insan kendi yetiştirdiği çocuğundan böyle ulu orta nasıl şikâyetçi olabilir ki, sorumlusu kendisi değilmiş gibi. Üstelik çocuğuna, belki de hayatı boyunca izi kalacak bir ruhsal travma yaşatacağını bile düşünmeden.

Özel görüşmeden çıkan velilerin suratı genelde asık olurdu. Çünkü özel görüşme ya başarısız ya da yaramaz çocuklar içindi. Ve yine ne gariptir ki her iki durumda da suçlu öğretmen olurdu.

Bir çocukla başa çıkamayan bu veliler, “Bizim öğretmen yetersiz, eğitemiyor çocukları” diye öğretmeni yargılar, aksine bir de otuz, kırk kişilik sınıfta çocuklarına özel ilgi beklerdi.

Yaklaşık on yıl önce yaşadığım ve güzel ülkemin geleceği hakkında beni endişeye düşüren bir başka trajikomik olay ise, “Biz dünyanın neresindeyiz, ileriye mi yoksa geriye mi gidiyoruz?” diye düşündürdü bana.

Bir gün arkadaşım kızının başarısız olduğu bir dersle ilgili benden yardım istedi. Öğretmeni son yazılıdan yüksek not alırsa geçireceğini söylemiş.

Çocuğun durumu hakkında bilgi sahibi olmadan “olur” deme talihsizliğinde bulundum. Talihsizlik diyorum çünkü çocuk üç yıldır aldığı dersi sanki hiç görmemiş gibiydi. Benim de bir ayda mucize yaratmam imkânsızdı. Arkadaşıma kızının dersle ilgili temelinin olmadığını, öğretmeni ile konuşmasını ve ondan özel ders aldırmasının daha yararlı olacağını söyledim. Kızgın bir şekilde, “Zaten öğretmen başarılı olsaydı kızım bu durumda olmazdı” dedi.

Otuz kişilik sınıfta sekiz çocuğun başarısızlığını öğretmenin başarısızlığı olarak değerlendiren arkadaşıma, belki de çocukların bu derse karşı ilgisiz olabileceği ihtimalini açıklamaya çalışırken birden araya giren kızı, “Ama Demet Teyze öğretmen de öğretmek için gayret sarf etmiyor ki” dedi.
Güleyim mi, ağlayayım mı bilemedim. Çocuğun parlak zekâsının karşısında ancak “Evladım, gayreti siz sarf edeceksiniz öğretmen değil” diyebildim.

Nereden nereye? Bir zamanlar, “Yirmi dokuz kere kırk yıl kölesiyiz öğretmenin” diyen bir nesilken, öğretmeni yargılayan, saygısız davranışlarda bulunan hatta şiddet uygulayan bir nesli neden ve nasıl yarattık?

Aydınlık Türkiye için umut beslediğimiz ve çocuklarımızı hayata hazırlasınlar diye emanet ettiğimiz eğitim emekçilerimizin bunca zamandır değersizleştirilmeleri yetmiyormuş gibi bir de canlarına kast ediliyor.

Yaşam hakkı elinden alınan bir öğretmenin acı olayının ardından birkaç gün önce öğretmenlerin devlet yetkililerinden can güvenliği talep etmeleri, ülkemiz adına utanç verici değil mi?

Elbette “Şiddet Yasası” çıkarılabilir, cezai şartlar ağırlaştırılabilir ancak asıl konu eğitim kurumlarına kadar inen şiddetin sorumlusu kim/kimler?

Aile içi eğitimden bihaber olmalarına rağmen çocuğuna toz kondurmayan, yaşanan her sorunda öğretmeni suçlayan ve çocuğun gözünde öğretmenleri değersizleştiren anne-babalar mı?
Öğretmenin değersizleştirilmesine ön ayak olan yetkililer mi?
Yoksa gelişmiş bir ülke olamamızın en önemli sebeplerinden birisi olan cehalet mi?

İşin ilginç yanı, bu soruların cevapları yok. Konuyu ele alırken şiddet mağduru öğretmenler ile ilgili istatistiki bilgi araştırdım. Ne yazık ki ne sendikalar ne de bakanlıklar bu sorunun cevabını merak etmemiş olacak ki, bu konu özelinde detaylı bir anket sonucuna ulaşamadım.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi, “Toplumun düşmanı cehalet, cehaletin düşmanı öğretmendir”

Bu sebeple öğretmene uzanan ellerin sebebini toplum olarak düşünmek zorundayız.

Vakit daha da geç olmadan.

Kaynak : Demet TOK

YORUM YAP