17 Ekim(Cuma) 1918: Hasan Basri ÇANTAY, Balıkesir’de ‘Ses’ gazetesini çıkarmaya başladı. (Ses Gazetesinin İlk Sayısındaki Başmakale)
GİDECEĞİMİZ YOL
Düşmanla senelerden beri yaptığımız ve Allah’ın merhameti ve inayeti ile hayırlı olarak nihayetine eriştirmek üzere olduğumuz kanlı muharebe; bizdeki bir çok çeşitli kabiliyetleri meydana çıkardı. Bu kabiliyetlerin en kısa ve kestirme tecellisi (uyanıklık)’tır: Filhakika din kardeşlerimizden mühim bir parçası ticarete, sanata, çiftçiliğe koyuldu, memleketin ve devlet hazinesinin gelirini çoğaltmaya, yaşamanın yollarını anlamaya, hülasa zengin olmaya başladı. Denizlerin, karaların kapanması bize kendi yağımızla kavrulmak dersini de vermişti: Yiyeceklerimizi, içeceklerimizi, giyeceklerimizi kendimiz bulmaya ve hazırlamaya mecbur kaldık. Eskiden yiyeceğimiz zahirenin yüksek bir kısmını ecnebi memleketlerinden getirmeye alıştığımız ve Türkiye’nin yiyecekte bile dışarıya muhtaç olduğunu zannetmekte olduğumuz halde, bu koca muharebe bu yanlış zanlarımızı düzeltmeye, memleketlerimizde ne büyük hazineler olduğunu göstermeye başladı. (Son iki kelime tahminen okundu). Daha dün yabancı elbise giymekteyken, harp senelerinde biraz kaba ve fakat sağlam yerli kumaşlarını giymekle ruhumuzda büyük bir zevk duyduk.
Hülasa: Harp bizi uyandırdı ve benliğimizi bize tanıttı. Fakat bu uyanma ve tanıma içinde bir çok hırslar, ihtiraslar ve ahlaksızlıklar da sokulabilmişti. Kasalarımızı dolduran kâğıt paralar eski ruh temizliğimizi-maatteessüf- bozdu. Herkes (nefsî, nefsî) demeye başladı, (ümmeti, ümmeti) diyen büyük yürekli bir adam kalmadı-! Fukaranın çektiği elemler karşısında evvelden vicdanı sızlayan hamiyet erlerinin yumuşak ve merhametli kalpleri -taş gibi- katılaştı, kömür gibi karardı. Teâvün (yardımlaşma) ve tesanüt (dayanışma) denilen o seciye ve huylarımız göğe çekildi. Bir taraftan uyanıklarımız -her ne suretle olursa olsun daha fazla para kazanmak hülyâsı ile uğraşırken, diğer taraftan millet ve milletin çokluk tarafı hayatın ve açlığın ağır ve ezici yükleri altında eziliyor, sessiz bekliyordu
Zenginlik vâkıa büyük bir fazilet idi. Fakat halkın kanından ve iliğinden sorulan bu şey artık bir rezâlet şeklini aldı. Sonra: Bir çok sebepler yüzünden diğer kötülükler de arttı. Eskiden-meselâ- Balıkesir’de fahişelerin sayısı üçü geçmediği halde, son zamanlarda yüzlere vardı! Bunlar memleketimizin temiz adını kirletti. (Balıkesir) ta trenlerde, vapurlarda hatta İstanbul ve (Bey)oğlu sokaklarında fena bir surette anılmaya başladı.
Bu haller bizim çok ağırımıza gidiyordu. Balıkesirli bir Müslüman olmak itibarıyla hakikaten sıkılıyorduk. Köylerde devam eden hastalıklar, yanlış itikatlar, fenalıklar dahi -bizde çokluk tarafını tutan-köylülerimizin varlığını kemiriyor, onları yok ediyordu: Köylüler bir taraftan eşkiyâlığın zulümleri, ihtikârcıların dolapları yüzünden, öbür taraftan da kendi bilgisizlikleri, fenalıkları yüzünden acınacak bir hale geldi. Düşmanla uğraşan hükumet ve onun taşra adamları ise bunlara bakmıyor, bakamıyordu.
Hülasa: Ortalık o derece dumanlaştı ki: Bunlara seyirci kalmak doğru olmazdı. Artık bir (Ses)’in çıkması, haksızlıklara, zulümlere, ahlâksızlıklara karşı bağırması, son kerteye gelen zavallı Müslümanların kurtuluş çarelerini araştırması lazım ve farz idi. Harp gibi âdetin üstünde bir beliyyenin başımıza musallat eylediği bu fenalıkların kökleşerek(beş altı kelime okunamadı) sonra da devamı -Allah göstermesin bir daha meydana çıkmamak üzere batmamız demek idi. İşte gazetemiz bu gibi düşüncelerin ve endişelerin tesiri altında çıkıyor!
Onun gideceği, yürüyeceği ana yol şudur: Ahlak yolu!., Evet: Gazetemiz yolunu şaşıran dindaşlarına pürüzsüz ve doğru yolları göstermek, fenalık edenlerle -insanca, kardeşçe- uğraşmak, ezilen zavallılarla dert ortağı olmak işini güdecek ve bu yolunda yürürken uğrayacağı engelleri -gücünün yettiği kadar- tabii kaldırmaya çalışacaktır. Aynı zamanda (Ses) bilgi ve meşru kazanç usul ve ihtiyaçlarımızın öğrenilmesi uğrunda da yazılar yazacak, gençlerimizi ve daha ziyade köylülerimizi -elinden geldiği derecede- uyandırmayı her şeyden üstün bir vazife bilecektir.
(Ses)’in dili (sade Türkçe)’dir. O, çapraşık dillerle uğraşmayacak, milletin, Anadolu köylüsünün söylediği tatlı dil ile konuşacaktır. Siyasî ve çetin bahislerle iştigali İstanbul gazetelerine bırakacak, ancak umumî cereyanların aldığı şekiller hakkında her hafta kısaca malumat vererek, asıl ehemmiyet gözünü ise (iç hallerimizde çevirecektir. Çünkü: Onun kökleşmiş düşüncesine göre (içimiz iyi olmadıkça dışımızın düzene girmesi mümkün değildir). Biz, bütün Müslümanlar şu nazik ve tehlikeli zamanlarda birleşmedikçe, fena hallerimizi değiştirmedikçe, ahlakımızı iyi temeller üzerine kurmadıkça… dünyanın bütün zengin parçalarını alsak yine hiçtir! Halbuki: Bugün sulh masasının başında oldukça ehemmiyetli zararlara uğrayarak ayrılmamız da -Allah korusun- ihtimal içindedir. Ya bu hal karşısında yine fenalıklarla, ahlaksızlıklarla, dedikodularla vakit geçirirsek sonumuz ne olur?
Milletleri yıkan yaman şey: Ahlaksızlıktır. (Kale içeriden alınır) sözü ne kadar doğru ise (içeriden verilir) sözü de o kadar doğrudur. Umarız ki: Okuyucularımız -hiç bir şahsî ve siyasî tesir altında bulunmayan ve bütün gayesini Müslümanlığın yücelmesinden, kurtulmasından ibaret bilen- gazetemizin fazla rağbet kazanmasına ve hele köylerde muallimlik veya imamlık eden hocalarımız en çok köylünün derdini anlayan (Ses)’in köylü ağalarının kulağına girmesine –Allah rızası için- çalışırlar, bu suretle de dinî, millî, manevî bir hizmet (?) yaparak bu suretle en büyük bir sevap kazanmış olurlar. Yardım Allah’tandır.
Düşman sesi duymak istemezsen,
Kardeş sesidir uyan bu sesten.
Kalkınca görür ki akşam olmuş,
Vaktiyle uyanmayan bu sesten.
Hasan Basri
Ses, Sayı 1.
17 T. evvel 1334/ 11 Muharrem 1337.
30 Ekim(Çarşamba) 1918: Mondros Ateşkes Antlaşması imza edildi. Yıldırım Orduları Grup Komutanlığına atanan Mustafa Kemal Paşa Mütareke hükümlerine en sert tepkiyi gösteren kişi oldu.
*Mütareke’nin şartlarını Balıkesir’de yaşayanlar, ‘Ses’ gazetesinden öğrendi. Mütareke şartları bütün yurtta olduğu gibi Balıkesir’de de sevinçle karşılandı. Bu hususta bilgilendirilen halk sukunet ve itidale çağrıldı.
31 Ekim(Perşembe) 1918: Balıkesir Mutasarrıflığına Havran Mutasarrıfı Hacım Muhittin (Çarıklı) atandı.
7 Kasım(Perşembe) 1918: Hacım Muhittin Balıkesir de törenlerle karşılanarak görevine başladı.
13 Kasım(Çarşamba) 1918: İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunan gemilerinden meydana gelen 61 parçalık büyük filo İstanbul’a geldi. Daha sonra bu filo sayısı 167’ye çıkacaktır. İstanbul resmen 16 Mart 1920’de işgal edilecektir.
15 Kasım(Cuma) 1918: Mustafa Kemal Padişah ile görüştü. Hükumette yer alması konusunda onu aydınlatmaya çalıştı. Padişah ise ona hükumette yer vermek istemiyor. Padişah, ordunun kendisine bağlı kalıp kalmayacağı konusunda Mustafa Kemal’in ağzını yokladı.
19 Kasım(Salı) 1918: Mebuslar Meclisi, 33 olumsuza karşı 91 oyla 11 Kasım da kurulan Tevfik Paşa Hükumetine güven oyu verdi.
*Mustafa Kemal, Tevfik Paşa Hükumeti’nin güvenoyu almaması için yaptığı çalışmalar bir sonuç vermeyince Padişah ile görüşmek istedi ve 22 Kasım için randevu aldı. Mustafa Kemal, İzzet Paşa’nın kuracağı hükumette Savaş Bakanı olmak istiyordu.
20 Kasım(Çarşamba) 1918: Türk donanması İstanbul’da ve Yavuz gemisi İzmit’te gözaltına alındı.
24 Aralık(Salı) 1918: Yunan savaş gemisi Leon İstanbul’dan İzmir’e geldi.(devam edecek)