Bazen sadece susmak ister insan…
Sessiz çığlık atmak.
İlk zamanlar sessiz çığlıklarını sevdikleri duysun ister.
Empati kursunlar, onu düşünsünler.
Duyarlı olsunlar.
Fark etsinler ister. Fark edilmek ister. Ya da sevdikleri kırgınlığının farkında olsunlar ister.
Bekler, zaman tanır.
Belli zaman ve deneyimler sonrasında sessiz çığlıkları duyulsa bile önemli değildir artık. Çünkü kalp o mekânı ya da o kişileri terk etmiştir.
Kalp yeni bir dönemece hazırlanıyordur ve bu onun canını yakıyordur.
Ne zaman yakmamıştır ki. İnsanoğlunun her deneyimi sancılı değil midir?
Bu coğrafya da insan zihni, acıyı kalbin terbiyesi olarak görmüştür. Mutluluğun göstergesi olan her gülüş ya da kahkaha ise yaşanabilecek olumsuzlukların bir ön çekimi olarak görülmüştür.
Bu coğrafyada ne kadar gülersen o kadar ağlayacağın kesindir.
Oysa genel olarak sevmişti Leyla kahkaha atmayı.
Leyla hayatta en başta isimden kaybettiğini düşündü.
Adının verdiği hafifliğe tezat derin bir insandı Leyla. Derin olmasa da ince düşünür, çevresindekilerin hassasiyetlerini önemserdi. İnsanların zor zamanlarında yanlarında olur. Mutluluk paylaşılacağı zaman davet beklerdi. Kişinin mutluluğa ulaşmasındaki rolünü karşı taraf söylemeden asla kendine maletmezdi. Zor zamanları aşarken verdiği desteğin rutin olduğunu düşünürdü. Herkesin böyle yaptığını…
Leyla iyi bir dinleyendi. Dünyada yaptığı en iyi şeylerden birisi iyi dinlemek diğeri ise insanları gözlemlemekti.
Çok cesur görünüp korkanlar, çok iyi görünüp aslında çok kendini düşünenler, çok boş görünüp aslında hayatı anlamlandıranlar, çok cömert görünüp aslında çok cimri olanlar, her şeyi en iyi kendisinin bildiğini düşünenler, iyi niyetliler, art niyetliler, gülerken canı yananlar, söyledikleri ile yaptıkları uymayanlar…
Canını iki şey çok yakıyordu. Zor zamanında yanında oldukları zorluğu atlattıktan sonra asla vefa duymamaları… sayılamayacak kadar çok kişiye derman olmuşken Leyla dertlendiğinde genel olarak yalnızdı. Bu hayatı boyunca hep böyle olmuştu. Çocukluğundan itibaren zor zamanlarında bir dinleyeni olmamıştı. Zaten dinleyeni olmadığı için anlatmayı da bilmiyordu. Gerçekten bu noktada dinlediklerinden de bir şey öğrenmediğini farkındaydı. Çünkü birisini dinlerken ona odaklanır zihninde on problemin çözümü, alternatifi, farklı bakış açısı birçok şey dönerdi zihninde.
İnsanların sorunları çözülünce neden kendisi ile çok diyalog kurmadıkları ile ilgili hemen empatik kurarak “belki de insanlar benimle konuşmaya devam ederse zor zamanlarını hatırlıyor olabilirler” diye düşünüyordu.
Leyla’yı üzen ikinci şey ise insanlara değer verdiğinde değerin kıymetini bilmemeleriydi. Bu noktada ulaşılmaz olmaz, yüksek duvarlar örmek, bilinmez olmak her zaman daha iyi hissettirmişti. Ne zaman bir insana samimi ve sıcak davransa elde edilmiş bir mal gibi davranmaları çok çok canını yakıyordu. Bu noktada ise cesaretten bahsedip korkak davrananlar ile yolu kesişiyordu.
Leyla, bazen ihtiyacı olan tek şeyin, birinin ona sımsıkı sarılıp “Biliyorum, çok yoruldun ama hepsi geçecek.” Demesiydi. Bunu ailesi bile yapmamıştı ki başkası neden yapacaktı. Alışmamıştı böyle bir şeye bilmiyordu. Nasıl bir duyguydu. Sırtını bir yere yaslayıp güven duymak. İnsan rahat olur muydu?
Kendisinin görevi insanları rahatlatmaktı. Hep böyle olmuştu. Böyle de devam eder gibi görünüyor.
Leyla, hayatı boyunca kendi içine dahil olmuştu. Kelimeleri hep yutmuş, hislerini iç dünyasında tartıp değerlendirmişti. Birine kendini anlatması, ne kadar anlaşılırdı ki? İnsanlar ne kadar dinliyor ne kadar duyuyordu?
Görünüşte kalabalıktı, ama en derininde yalnızdı. İnsanların hayatı iz bırakıyordu, ama onların bir dipnotu bile olmuyordu. Vefa beklemiyordu belki, ama en azından bir anı olmayı diliyordu.
Çeşit çeşit insan ile karşılaşıyordu. Her biri farklı dünya, farklı hayat, farklı rüyaydı. Bazı insanlar, İşleri görüleceği zaman en içten sözlerle gelirler, süreç sona erdikten sonra giderlerdi. Ve Leyla, bu kayboluşlara alıştıkça kendi içindeki duvarları yükseltmişti. O duvarların arkasında ise hep aynı soru yankılanıyordu: “Benim için kim var?”
Belki de gerçekten ihtiyacı olan tek şey bir omuzdu, sadece yanında duracak biri. Hayat, bazen en küçük cümleleri bile lüks hale getiriyordu. “Biliyorum, çok yoruldum ama hepsi geçecek.” İşte bu söz, yüreğinde yankılanmasının en çok istediği cümleydi.
Ama bu cümleyi kim kuracaktı? Ya da daha doğru soru: Leyla, bu cümleyi kendisine kurabilecek miydi?
Ve Leylanın bilgisi ki, bazen en büyük iyilik, kendine sarılmayı öğrenmekti. İnsanlardan beklenen o tek cümleyi artık kendisi söylemeliydi. Derin bir nefes aldı, gözleri kapandı ve içinde yankılanan sesi duydu: “Biliyorum, çok yoruldum… ama hepsi geçecek.” O an fark etti ki, belki de asıl mesele bir omuz bulmak değil, kendi omuzuna sığabilmekti.
Müzik önerisi: https://youtu.be/A4YuX4aDVwo