Bu hafta laikliğin anayasamıza girmesinin 88’nci yılı. Bundan dolayı bu haftaki sohbet konumuz laiklik üzerine olacaktır.
Laiklik devlet işlerinin akılla yönetilmesidir. Din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasıdır. Türkler tarih boyunca genellikle laik bir yaşam sürmüşlerdir.
İslamiyet’ten önce Tengri inancındaki Türklerde her şeyi düzenleyen Tengri’dir. Dolayısı ile insanı eyleme yönelten ve eylemini sonuçlandıranda Tengri’dir. Tengri dünya düzeni için ayrıca kurallar yollamamıştır. Zamanı Tengri yaşar. Moğol İmparatorluğu bu mihval üzere yönetilmiştir. Yargı için özel yargıçlar vardır ve kurallar akıl üzere oluşturulmuş töreye göre oluşturulur.
Budizm dinini kabul etmiş Uygurlarda da yönetim biçimi laiktir. Uygurlarda da din devlet işlerine karışmaz. Din vicdanlara seslenir. 940 yılında Karahanlılar ile Türklerde devlet dini haline gelen İslamiyet toplumda etkili olmaya başlamıştır. Karahanlılardan sonra Gazneliler şeriatla yönetilmişlerdir. İslamiyet kutsal kitabı Kuran ile devlet işlerini düzenlemeye çalışır. Çünkü İslamiyet Medine’de devlet olduktan sonra gelişmiştir. Yani İslamiyet’in yayılması devlet olması ile başlamıştır. Bundan dolayı devlet yönetiminde pek çok kural ortaya çıkmıştır. Bu kurallar Arap olmayan kadim devlet topraklarında ise sorun çıkarmıştır. Çünkü İslamiyet sıcak bir bölge olan Arabistan’da ortaya çıktığından ve kurallarını bu coğrafyaya göre uyarladığından dolayı diğer coğrafyalara uyum sağlayamamıştır.
Gaznelileri yıkıp yerine kurulan Selçuklu İmparatorluğu ise uygulamada laik bir devlettir. Din devletin kontrolündedir. Abbasi halifesi de Selçuklu sultanlarının koruması altında yaşamıştır. Selçukluların son dönemlerinde Fars kültürünün etkisi ile devlet şeriatla yönetilmeye başlanmıştır. Fakat uzun ömürlü olmamıştır. Anadolu Selçuklu Devleti de son yıllarına kadar laik bir yönetim sürmüştür. O da son yıllarında şeriata bulaşmış ve yıkılmıştır. Çünkü şeriat yeni gelişmelere kapalıdır. Bunu içtihat ile aşmaya çalışır. Ama Gazali ile içtihat kapısı da kapatıldığından dolayı İslam kurallarını devlet yönetiminde uygulayan devletler teknik bakımdan geri kalmakta ve yıkılmaktadır.
Osmanlı İmparatorluğu da 16. yüzyıla kadar laik yapıdadır.16.yüzyıldan itibaren Kadızadelerin devlet yönetiminde etkili olması ile Osmanlı İmparatorluğu şeriat ile yönetilmeye başlanmıştır. Bu tarihten sonrada duraklamaya ve yeni teknik gelişmeleri takip edememeye başlamıştır.
Osmanlı 17. yüzyılın sonunda bu durumu fark etmiş ve yeni çıkış yolları aramaya başlamıştır. Matbaa 18. yüzyıl başında gelmiş ve kitaplar basılmaya başlanmıştır. 18.yüzyılın sonunda ise laik eğitim veren okullar açılmaya başlanmıştır.
Bu yüzyılın sonunda Nizamı Cedid denilen laik bir hayat düzenlenmeye çalışılmıştır.19. yüzyıl laikleşme ve buna direnme ile geçmiştir. Fakat Avrupa ülkeleri ile yapılan ticari anlaşmalar yüzünden şeri mahkemeler yanında laik mahkemelerde kabul edilmiştir. Kanunların bir kısmı Avrupa ülkelerinden alınmıştır. Medeni kanun olarak şeri kanun yerine Mecelle kabul edilmiştir. Osmanlı yarı laik, yarı şeri bir devlet olarak son yıllarına gelmiştir.2.Meşrutiyetten sonra laikleşme daha da artmıştır. Fakat ülke işgal edilince Kurtuluş savaşı verilmiş ve Kurtuluş savaşı sonunda Cumhuriyet ilan edilmiştir.
1923 yılında tevhidi tedrisat ile laiklik büyük ölçüde hayata geçmiştir.1926 yılında kabul edilen Medeni kanun ile şeriat fiilen sosyal hayattan çekilmiştir.1924 yılı anayasasında “Devletin dini İslam’dır” diye bir madde vardır.1928 yılında anayasadan bu madde çıkarılmıştır. Böylece laiklik biraz daha resmileşmiştir. 5.Şubat.1937 tarihinde laiklik anayasaya girerek resmileşmiştir. Laiklik devlet işlerinin akıl yoluyla yürütülmesi ve dinin vicdanlarda yerini almasıdır. Saygılar.