Yayınlanma Tarihi :

KERİZ (*)

KERİZ (*)

Atasözleri İle başlayalım.

Japon atasözü:

“Senin değilse alma. Doğru değilse yapma. Gerçek değilse söyleme. Bilmiyorsan sus…”

İngiliz atasözü:

“Allah’a, cennete, cehenneme inanmadan iyi olmak marifettir.  Öteki türlüsü alışveriş ve pazarlık oluyor.”

Türk atasözleri:

“Üzümü ye bağını sorma”

“Devlet malı deniz yemeyen domuz”

Bunun biraz daha nazikçesi “devletin malı deniz, yemeyen keriz”(*) şeklinde de söyleniyor ama halk arasında nedense “domuz” olanı daha revaçta!

Peki neden böyle?

Türkiye’nin havasından mı, suyundan mı?..

İkliminden mi?..

Akdeniz sıcaklığı ve rahatlığı ile Ortadoğu sıkışmışlığı arasında tüm olumsuz etkileri mıknatıs gibi çekmekte mi?..

Murat Ağırel’in “Parsel Parsel” kitabını okudunuz mu?..

Okumadıysanız mutlaka edinin, arşivlik, ibretlik bir kitap.

Bilmediğimiz pek çok şey var kitapta ama ana fikir olarak bilmediğimiz ne var ki?..

Türkiye’de onlarca yıldır hep var olan, hep yaşanan bu değil mi?..

Siyasetin çıkara endeksli bir köşe kapmaca haline gelmesi…

Siyasete girenin bir şekilde cebini güzelce doldurup çıkması…

Başta normal olarak gözüken hayatlar beş on yıl sonra inanılmaz bir değişimle ne hallere geliyor?..

Siyaseti çıkar amaçlı yapmamak bir şekilde garipsenir halde nicedir.

Peki neden?..

Türkiye, böyle bir kırılgan ekonomiye sahipken hadi bireysel nemalanmaları da bir kenara koyduk da devlet olarak nasıl bu kadar akıl dışı bir savurganlık sergileyebiliyor?..

Sayıştay’ın her yıl yayınlanan raporlarında yer alan usulsüzlüklere, yolsuzluklara, hukuka aykırılıklara karşı neden bir şey yapılmıyor?..

Neden ihaleler devlet garantili?

Neden geçmediğimiz yolun, uçmadığımız havalimanının bedelini müteahhit firmalara ödemek zorunda kalıyoruz?..

Akıl dışılık bu değil mi?..

Hepsi bir yana, Sayıştay raporları nazara alınmayınca, usulsüzlükler de son bulmuyor.

Yargının kovuşturduğu, hüküm kurduğu ama bertaraf edemediği onca usulsüzlük yapanın yanına kar kalıyor.

!

Ekonomik buhran sürecinde hanidir sorgulanan kamu harcamaları, tedbirler konusunda hiç kuşkusuz en önemli başlıktır.

Kamu idaresinin şatafattan ve saltanattan kurtulması elzemdir.

Türkiye’nin yarınlarının aydınlık olması için devletin ciddi manada kemer sıkması gerekir.

Devlet, olması gerektiği gibi tasarrufa yönelse, inanın, ekonominin bu sırat köprüsünde yalpalayan hali son bulacak.

Vatandaşın cebindeki delikle Diyanet İşleri Başkanı’nın lüks makam aracı birbiriyle uyuşmuyor.

Çok basit bir davanın yıllarca sürdüğü, hak arayanın iflahının kesildiği adliyelerde adliye amirlerinin lüks makam araçlarına binmesi hak arayanları yaralıyor.

Üniversiteler bilim üretmez ve dünya liglerinde üniversitelerimizin esamesi okunmaz hale gelmişken rektörlerin yarım milyonu aşan değerde lüks araç ihaleleri açması ve de bunların kiralama ihalesi olması karşısında  geleceğe ne kadar ümitle bakabiliyor gençler; bir kendilerinden dinlemek gerek.

Devletin malı deniz, yemeyen keriz mi?

Gerçekten öyle mi?..

Deniz midir devlet malı, bitmez mi hiç?..

Karaya toslarsak bir sabah..

Nerede yüzecek hepimizi taşıyan gemi?

Kaynak : Alp KAAN

YORUM YAP