Yayınlanma Tarihi :

KADIN NİÇİN SIĞINMAK ZORUNDA KALSIN?

KADIN NİÇİN SIĞINMAK ZORUNDA KALSIN?

Şiddet tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de her geçen gün artan ve genellikle kadınların karşı karşıya kaldığı önemli bir sosyal sorun. Bu konuda her devlet kendi içinde çözümler üretmeye çalışıyor.
Farklı kurum ve kuruluşlara bağlı olarak özellikle aile içi şiddet mağduru kadınlar için oluşturulan sığınma evleri de ülkemizde üretilen çözümlerden birisi. Ancak şiddeti önleyici olmaktan çok, devlete sığınan mağdur kadınlara koruma ve barınma sağlayan geçici bir oluşum.

Ayrıca şiddete maruz kalan kadınları ve çocuklarını koruma altına almak ve psikososyal destek sağlamak için oluşturulan bu güvenli alanlar, her ne kadar yaşamı kolaylaştırıyor gibi gözükse de koşulların her zaman her kadın için yeterli uygunlukta ve süreklilikte olmadığı biliniyor.

Daha da önemlisi sığınma evleri, şiddet mağduru kadınların özgürleştirilmesi, güçlendirilmesi ve bu kadınlara sürdürülebilir güvenli bir düzen oluşturulması için yeterli desteği ne kadar sağlayabiliyor?

Sığınma evinde devlet koruması altında olan kadın sosyal hayata, korkularından arınmış, ekonomik bağımsızlığını kazanmış, diğer insanlarla iletişim ve etkileşime hazır olarak geri dönebiliyor mu?

Her şeyden önce sorulması gereken en önemli soru, “Kadın Niçin Sığınmak Zorunda Kalsın?”

Ülkemizde sığınma evlerine ulaşabilmiş kadınların ardında henüz sesini duyurmaya cesareti olmayan veya baskı altında çaresizlik, güvensizlik ve korku içinde olan daha milyonlarca kadın var. Peki, onlar bu durumdan nasıl kurtulacaklar? Çocuklarına nasıl sahip çıkacaklar?

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının yayımladığı yönetmelikte, Kadın Konuk Evi diye bahsi geçen kadın sığınma evlerinde aynı bölgede kalış süresi altı ayla sınırlı. Ancak bazı gerekçeli durumlarda bu süre değerlendirme komisyonu tarafından uzatılabiliyor. Bu süre sonunda gidecek güvenli bir yeri olmayanlar tekrar ilk adıma başvuru yapmak koşulu ile ancak bu evlerde kalmaya devam edebiliyorlar.

Gecenin bir yarısı canını zor kurtarıp karakola sığınan bir kadın, şikâyet dilekçesi ile birlikte yönlendirildiği ilgili kuruma (ŞÖNİM) başvurmak için karakolun önündeki bankta sabahlamış. Gidecek başka bir yeri olmadığı için akşama kadar süren bürokratik işlemlerden sonra ilk adım kabulü yapılmış.

Sığınma evinde iki kez kalan bu kadın bakın neler anlatıyor; “Sığınma evinin cezaevinden farkı yok. Bizi suçlu gibi görüyorlar. İlk adımda üzerimizdeki bütün özel eşyalarımız alınıyor. Ne yapacağımıza, ne giyeceğimize, ne zaman yatıp ne zaman kalkacağımıza dahi onlar karar veriyorlar. İçeride kalem dahi bulunduramıyoruz, güvenlik açısından. Kimseyle iletişim kuramıyoruz. Tamam, güvendeyiz, sokakta değiliz, karnımız doyuyor ve durumu ağır olanlara psikolojik destek sağlanıyor ancak burada da ruhsal sorunlular olarak yine baskı altında yaşamaya devam ediyoruz.
Ben kaldığım sığınma evindeki baskıya dayanamadım tekrar evime döndüm. Ancak birkaç gün sonra eşimin kırdığı kolumla tekrar geri geldim. Sağ olsunlar beni sokakta bırakmadılar. Sürem dolup çıktığımda sudan çıkmış balık gibiydim. Eşim için uzaklaştırma kararı alınmıştı ancak bu karar genelde kâğıt üzerinde kalıyor. Hangi köşeden çıkacak korkusu ile bir süre geçici işlerde çalıştım ancak oralarda da rahat bırakmadılar. Sahipsiz kadınız ya.
Koşulları iyi olan sığınma evleri de var, duyuyoruz. Hayatını yeniden düzene koyanlar da var ancak ülkenin içinde bulunduğu ekonomik şartlarda bunu çok azımız başarabiliyor”

Her biri dinlemekle bitmeyen ve çözümsüz kalan hüzünlü hayat hikâyeleri…

Türkiye kadına yönelik şiddette dünya ülkeleri arasında sürekli birinci sırada yer alırken bu önemli toplumsal sorun, önleyici tedbirler yerine sığınma evleri açarak nasıl çözülebilir?

Ataerkil düşünce yapısı, hukuki yaptırımların yetersizliği, ihmal edilen çocuk eğitimi ve ruhsal rahatsızlıklar gibi sebeplerle artış eğiliminde olan şiddet olgusuna cinsiyet ayırımı yapmadan toplumsal bir sorun olarak bütünsel baktığımızda, şiddetin önlenmesi yani yok edilmesi adına daha etkili ve kalıcı politikaların hayata geçirilmesi gerekmiyor mu?

Zira kadınların sığınmaya değil, güçlü bir toplum için sosyal hayatın içinde olmaya, güvene, eşit muamele ve değer görmeye, psikososyolojik ve ekonomik yönden güçlenmeye, özgürleşmeye, eğitime ve bilinçlenmeye ihtiyacı var. Toplumsal kalkınma için ülkemin de güçlü kadınlara…

Kaynak : Demet TOK

YORUM YAP