Sevgili Pınar Kaymakçı; yeniden başlamaktan korkmayan, her yeni başlangıcını öğrenerek ve kendini aşarak gerçekleştiren, bilgisini paylaşmaktan çekinmeyen, cesur, çalışkan, üretken bir kadın, bir anne, bir eğitmen, bir işletmeci, bir girişimci…
Attığı cesaret dolu adımlar ile birçok insanın sıkışıp kaldığı tekdüze hayatı çoktan geride bırakan sevgili Pınar Hanım, ruhunun onaylamadığı ve sevmediği hiçbir şeyi kabul etmeyen bir savaşçı.
Bu savaşın kurallarını da kendi belirlemiş. Merak etmek, öğrenmek, araştırmak, üretmek, çalışmak, doğadan ve yaşamdan yana olmak…
Özgür ruhu ile çıkmış olduğu yolcuğunun Ayvalık durağında, Pınar Hanım birbirinden güzel ve farklı işlere imza attı. Değişimi hayatına davet etmekten çekinmeyen kimliği ile bambaşka alanlarda, yepyeni projeleri gerçekleştirmeye devam ediyor.
Sevgili okurlarım; hayata karşı duruşu ve mücadelesi ile birçok kadına ilham olan Pınar Hanım, bazen yoğun çalışma temposuna kapılıp yılları devirmiş, bazen de sadece kendisini dinleyerek o dinginliğin içinde geleceği umutla karşılamış.
Kendi çizdiği yoldan çok daha emin adımlar ile yürüyerek yeniliklere, güzelliklere ve hayallere yelken açmış. Rüzgârı da hayattan ne istediğini bilen dümeni ile kendi yönüne çevirmeyi başarmış.
Bugün geçmişin tecrübesini, heybesini doldurduğu zenginliklerle buluşturan sevgili Pınar, Ayvalık’ta bir Ayurveda eğitmeni ve Well-being uzmanı olarak insanların hayatına dokunmaya devam ediyor.
Peki, bu kavramlar ne anlama geliyor, Pınar Hanım’ı hangi rüzgâr bu mecralara attı, Ayvalık’ta nasıl bir yaşamı var, öncesinde neler yapıyordu, geleceğe yönelik projeleri neler?
Ve çok daha fazlasını kendisi ile konuştuk.
Kendisini yaklaşık beş yıl önce gördüğümde, o masmavi gözlerinden çağlayan yaşam enerjisini ve içten sevgiyi hissettiğim de nasıl mutlu ve keyifliysem bugün de her kelimesi dopdolu olan söyleyişi de aynı duygu ve düşünceleri ben de uyandırdı.
Böylesine harika bir şansı bana sunduğu için, sevgili Pınar’a çok ama çok teşekkür ediyorum. Kendisi beni kırmadı, zamanını ayırdı. Bu sayede, bu şahane röportaj ile siz sevgili okurların huzurundayız…
Sevgili okurlarım sizlere keyifli okumalar dilerken, sevgili Pınar’a ve kızı sevgili Güneş’e de sağlık, mutluluk, başarı dolu bir yaşam diliyorum.
İşte karşınızda; kadim bilgileri modern yaklaşımlar ile buluşturan, sağlıklı tarifleri ve günlük ritüelleri sevgiyle uygulayan Pınar Kaymakçı…
Pınar Kaymakçı kimdir? Kendinizi dışarıdan bir göz olarak baktığınızda nasıl görmektesiniz?
Pınar Kaymakçı, yıllar önce sadeleşmeyi seçerek inzivai bir yaşamı tercih etmiş ve bunun için erkenden harekete geçmiş biri.
İleri görüşlü ve öncü fikirleriyle, şimdinin hayalini yıllar önce hissedip gerçekleştirmek için cesur adımlar atan, yolculuğunda hem kendine hem de çevresine fayda sağlamaktan memnun olan biri.
Edindiği kazanımları farklı alanlarda kullanarak, birleştirerek ve yeni deneyimlere cesaretle atılarak kendini sürekli yenileyen bir yolculuk içindedir.
Eğitim ve meslek hayatım Fransızca ile başladı. Bir süre eğitmenlik yaptım.
Ancak hiçbir zaman tek bir alanda kalmayı tercih eden biri olmadım. Hep yenilik peşinde koştum. İnsanlarla etkileşimde olmayı, farklı bakış açıları kazanmayı ve kendimi sürekli geliştirmeyi seçtim.
Aynılıktan çabuk sıkılan, keşfetmeyi seven biri olarak, eğitmenlikten işletmeciliğe, mutfaktan sağlıklı yaşama kadar uzanan geniş bir yelpazede deneyimlerim oldu.
Bugün, Ayurveda ve bütünsel sağlık üzerine yoğunlaşarak, insanların kendilerini daha iyi tanımalarına ve dengede bir yaşam sürmelerine rehberlik etmeyi amaçlıyorum.
Aynı zamanda Fransızca eğitimi vererek, küçük yaş gruplarıyla dil öğrenimini eğlenceli ve keyifli bir hale getirmeye devam ediyorum.
Dışarıdan bir gözle bakıldığında; sürekli arayışta olan, kendini geliştirmekten vazgeçmeyen ve hayatı tüm renkleriyle deneyimlemek isteyen biri olarak görülüyor bence.
Zorluklar karşısında pes etmeyen, yorulan, sorgulayan ama her zaman ilerlemeyi seçen biri olarak; başarıyı sadece maddi kazanımlarla değil, içsel tatmin ve başkalarına katkı sağlama üzerinden değerlendiren bir yolculukta ilerliyor.
Kendinizi gerçekleştirdiğinizi düşünüyor musunuz?
Bu, dönem dönem değişen bir his bence.
Örneğin, Pinola benim bir hayalimdi. Ve onu gerçekleştirdim.
Ama hayaller bitmiyor. Şimdi başka hayallerim var. Ve onları gerçeğe dönüştürme peşindeyim.
Kendimi gerçekleştirdiğimi düşündüğüm anda yepyeni bir versiyon beliriyor. Ve bu kez ona yöneliyorum.
Otuzlarındaki Pınar’ı gerçekleştirdim.
Şimdi kırk iki yaşındayım.
Son iki yıldır bambaşka bir yolda yürüyorum.
Bu yeni yolculukta henüz tamamlanmış değilim. Çünkü sürekli gelişim ve değişim içindeyim.
Kendini gerçekleştirme, varılacak bir nokta değil. Yaşayan, dönüşen bir süreçtir bence.
İstanbul gibi bir metropolde yaşam nasıldı? Buradayken hayata bakış açınız nasıldı?
İstanbul’un kaotik yaşamını çok kısa süre deneyimledim. Bir buçuk yıl süren bir kurumsal hayat tecrübem oldu. Mecidiyeköy’de bir plazada çalışıyordum. İş molalarında yangın merdiveninde hava alırdık. Adeta bir hapishanede olduğumu hissederdim.
Ruhum özgür ve bağımsızdı. Bu yüzden fazla dayanamadım.
“Balık baştan kokar” misali, daha özgür bir yaşam için hızlıca harekete geçtim.
İşletmecilik, küçük kafe, sıcak bir ortam, etkileşim.
Bunlar daha çok ruhumu çeken şeylerdi o zaman.
İşten ayrılıp Mutfak Sanatları Akademisi’ne (MSA) kayıt oldum ki işletmeciliği ve mutfak işlerini daha iyi öğrenebileyim.
Aynı zamanda anaokullarında Fransızca eğitmenliği yapmaya başladım. Yani önce iş hayatımda bir düzenleme yaptım.
Ama İstanbul, benim için giderek tekdüze ve sıkıcı olmaya başlamıştı.
Hep aynı şeyleri yapmak, hareket alanımın kalabalık ve trafik nedeniyle kısıtlanması, beni özgürlüğümden uzaklaştırıyordu.
Her daraldığım anda hayatın bundan ibaret olmadığına emindim.
Ve en önemlisi, bunu değiştirebileceğime inanıyordum. Nitekim değiştirdim de.
Zaman içinde dünyanızda neler değişti? İstanbul’u geride bırakarak Ayvalık’a neden taşındınız?
Ben zaten hiçbir zaman büyükşehir seven biri olmadım.
İstanbul’dan ilk ayrıldığımda on sekiz yaşındaydım. Üniversite için Ankara’ya gittim.
Sonrasında yurt dışına çıkmak istedim. Ve bilinçli bir şekilde bir metropol yerine, düzenli ve kompakt bir şehir olan Lyon’u seçtim.
Lyon’dan döndükten sonra İstanbul’da üç yıl yaşadım. Bu süreçte evlendim. Eski eşim de bankacıydı. İkimizde kurumsal hayatın içinde sıkışmış hissediyorduk.
Ben işi bırakıp MSA’ya girdikten sonra şehir dışına taşınma fikri üzerine düşünmeye başladık.
Ayvalık, 1995’ten beri yazları geldiğimiz bir yerdi. Ailelerimizin de bağlantısı vardı. İstanbul’a yakın ve ulaşılabilir bir konumdaydı.
O dönem yakın aile dostlarımız burada bir otel açmıştı. Onlardan da ilham aldık. Eski eşimin Ayvalık’a tayinini istemeye karar verdik.
Tam bu süreçte hamile kaldım. Kızım Güneş dünyaya geldi.
Onun şansına, tayin gerçekleşti. 2013 yılında Ayvalık’a taşındık.
Ben çok tez canlı biriyim. Bir şeyi kafama koyduysam gerçekleşmesi için tüm koşulları zorluyorum. Hem fiziki hem de enerjetik alanda. Bazen bu harika sonuçlar doğuruyor, bazen de başarısızlıkla karşılaşıyorum. Değişim çoğu zaman zorlayıcı elbette ama benim yolum hep hareket, dönüşüm ve yeni başlangıçlardan geçti.
Ayvalık, sizin için neyi ifade ediyor? Bir Ege kasabasında yaşamak, hayatınızı ne yönde etkiledi?
Ayvalık benim için bir yuva, hatta aile gibi diyebilirim.
Gün geliyor çok seviyorum, gün geliyor çok kızıyorum.
Ama burada olmak, kök salmak gibi bir his…
Hem büyüdüğüm ev gibi tanıdık, hem de hayallerimi gerçekleştirdiğim bir bahçe gibi…
Çocuk büyütmek için daha iyi bir yer düşünemezdim.
Güneş, iki aylıkken buraya geldik. Bu, hayatımda aldığım en iyi kararlardan biri oldu.
Stres hayatımızdan büyük ölçüde uzaklaştı.
Daha samimi, sıcak sohbetler, gerçek komşuluk ilişkileri, esnafla iç içe olmak…
Zaten hep hayalini kurduğum, hayatımda olmasını istediğim şeylerdi.
Yolda yürürken selam vermek, hal hatır sormak, insana ve doğaya gerektiği gibi saygı göstermek ve bunu karşılıklı hissetmek…
İstanbul’da eksikliğini hissettiğim birçok şey burada kendiliğinden vardı.
En büyük avantajı ise kendime gerçekten zaman ayırabiliyor olmam.
Büyük şehirde bir yerlere yetişmek için harcanan saatler, devlet dairelerinde ya da trafikte kaybolan vakitler burada yok.
İnsan, iş dışında yaşamaya da vakit bulabiliyor.
Ayvalık, kendi yaşam değerlerine göre bir iş kurmak isteyenler için uygun bir yer mi? Ayvalık, size böyle bir şans tanıdı mı?
Ayvalık, kendi değerleriyle uyumlu bir iş kurmak isteyenler için hem büyük fırsatlar hem de zorluklar barındıran bir yer.
Doğası, huzurlu atmosferi ve samimi insan ilişkileriyle, büyük şehirlerde mümkün olmayan bir yaşam alanı sunuyor.
Ancak son yıllarda çok fazla göç aldı. Herkes benzer işler yapmaya başladı. Aynılık ve tekrar hissi burada da kendini gösteriyor. Küçük bir yerde işletmecilik yapmak büyük şehirlerdeki gibi değil. Dinamikleri çok farklıdır.
Benim için Ayvalık, hayallerimi gerçekleştirme cesaretini bulduğum bir yer oldu.
Pinola, burada doğdu. Sekiz yıl boyunca ben ve Pinola el ele büyüdük. Gerçekten çok güzel bir süreçti.
Ancak burada iş yaparken sadece hayalini değil, gerçekleri de göz önünde bulundurmak gerekiyor.
Sezonluk bir ekonomi, küçük ölçekli bir piyasa ve oturmuş bir düzen var. Bunu bilerek hareket etmek, riskleri ve olanakları doğru hesaplamak gerekiyor.
Bir dönem eksik olan şeyler bugün fazlasıyla yapılmaya başlandı. Herkesin benzer alanlara yönelmesi, rekabeti ve sürdürülebilirliği zorlaştırdı.
Özetle, Ayvalık hayalini gerçekleştirmek isteyenler için bir fırsat olabilir. Ama burada sürdürülebilir bir iş kurmak için sadece hayal değil, iyi bir strateji de gerekiyor.
İşletmecisi olduğunuz Pinola Kafe’nin hikâyesi, nedir? Sağlıklı yaşam ve beslenme, doğa dostu etkinlikler, sizin yaşam biçiminiz desem sanırım yanlış bir şey demiş olmam. Bu düşünceler doğrultusunda Pinola’da yıllar içinde neler yaşandı? Bugün, neler yapmaktasınız?
Ayvalık’a taşındıktan sonra yaklaşık dokuz on ay boyunca kızımla vakit geçirdim. Bu süreçte şehri keşfetme fırsatım oldu. Sabahları, Güneş’i pusete koyup sokak sokak gezdim. Esnafla sohbet ettim. Hayatın içinde olmak, insanlarla iletişim kurmak beni en çok heyecanlandıran şeydi.
Bir süre özel bir kurumda İngilizce öğretmenliği yaptım. Ancak yine sınırlanma hissiyle karşılaştım.
2015 itibariyle bir kafe açma hayalimi gerçekleştirmeye karar verdim. KOSGEB eğitimleri ve konsept araştırmaları derken fark ettim ki; Ayvalık’ta ev yapımı ürünler sunan, kahve eşliğinde keyifle vakit geçirebileceğiniz bir mekan eksikti.
2016’da, tamamen kendi ürettiğim yemeklerden oluşan bir menüyle Pinola’yı açtım.
Zaman içinde Pinola gelişti. Soba başında geçirilen kışlar, yazdan daha güzel hale geldi.
Bir fotoğraf karesiyle kahvaltımız ünlendi.
2020 itibariyle kahve, tatlı ve kahvaltı konseptine dönüştü.
Pinola hiçbir zaman sadece bir kafe olmadı.
Doğaya ve insana saygılı, iyi hissettiren bir buluşma noktasıydı.
Dükkânın açılmasıyla hayatımda büyük değişimler de olmuştu. Artık evim, dükkânımdı. Ve bu beni mutlu ediyordu.
Doğayla iç içe olmak, mevsiminde ürünler kullanarak sağlıklı tarifler sunmak, insanlarla paylaşımda bulunmak büyük bir keyifti.
Ancak yıllar içinde işletmeciliğin getirdiği ağırlık, ekonomik dalgalanmalar ve değişen turizm dinamikleri beni yormaya başladı.
Altı yedi yılın sonunda hem fiziksel hem ruhsal olarak yorulmuştum. İşletmeciliğin üzerimde bıraktığı ağırlık psikolojimi de olumsuz etkilemeye başlamıştı.
Kişisel yolculuğumla birlikte Pinola da farklı bir sürece girdi.
Kendimi iyi etmek için girdiğim Ayurveda ve Well-being yolculuğu ile zamanla etkinlikler, atölyeler, buluşmalar derken Pinola bir topluluk alanına dönüştü.
Ancak her güzel şey gibi, değişim de kaçınılmazdı.
Şimdi, çalışmalarımı daha fazla insana ulaştırmak, zamandan ve mekândan bağımsız bir şekilde sürdürebilmek için online danışmanlıklar ve atölyeler düzenliyorum.
Odağım; Ayurveda ve Well-being.
Online buluşmalar, sağlıklı yaşam organizasyonları ve bütünsel sağlığı destekleyen beslenme modelleri üzerinde çalışıyor.
Bu kadim bilgeliği daha fazla insana ulaştırmayı amaçlıyorum.
İşletmecilik, benim için sadece bir iş değil. Büyük bir tutkuydu. Harika insanlarla tanışmama vesile oldu. Bana çok şey öğretti.
Pinola, bugün geldiğim noktaya ulaşmamda önemli bir basamak oldu. Bu kadim bilgeliği daha fazla insana ulaştırmak ve yaşamın doğal dengesiyle uyumlu bir yol açmak istiyorum.
Ayurveda’nın anlamı nedir? Doğa ile uyum sanatı olan Ayurveda ile nasıl tanıştınız?
Bu yolcuğunuzu bizimle paylaşır mısınız?
Ayurveda, kelime anlamı olarak “Yaşam Bilimi“ demektir.
“Ayur“, yaşam, ömür; “Veda“, bilgi, bilim, öğreti anlamına gelir.
Beden, zihin ve ruhun dengesini koruyarak sağlıklı ve uzun bir yaşam sürdürmeyi amaçlayan bütüncül bir sistemdir.
Ayurveda, sadece bir beslenme veya sağlık yöntemi değil, aynı zamanda bir yaşam felsefesidir.
Doğa ile uyum içinde yaşamayı temel alır. Beden tipimize (dosha’larımıza) yani doğuştan gelen enerji yapımıza uygun beslenme, hareket biçimi ve günlük ritimler benimseyerek sağlığımızı koruyabiliriz.
Benim Ayurveda ile ilk tanışmam 2021 yılında oldu. Daha önceden duyduğum, ilgimi çeken bir konuydu.
Ama derinlemesine araştırmaya başlamam bir arkadaşımın yoga kampı için benden özel menüler hazırlamamı istemesiyle oldu. Katılımcıların beden tiplerine uygun beslenme planları oluşturmak için Ayurveda’yı daha yakından incelemeye başladım.
Ancak gerçekten içine girmem ve uygulamaya başlamam 2023 yılında, yaşadığım bedensel ve zihinsel yorgunluğu hafifletmek için oldu.
Açıkçası, önce kendimi iyileştirme ihtiyacıyla başladım. Tükenmişlik hissi içindeydim ve artık durmam gerektiğini fark ettim.
2023 yazında online bir Ayurveda danışmanlığı aldım. Bu kadim bilgeliğin kapısını araladım.
Öncelikle günlük rutinlerle başladım. Bu süreç bana çok iyi geldi.
Ayurveda ile hayatınızda neler değişti? Bu dünya ile insanlar neden tanışmalı?
Öncelikle, içinde bulunduğum süreç gereği durmak ve bedenimi, kendi ihtiyaçlarımı gözetmek bana çok iyi geldi.
Uzun yıllar süren bedensel ve zihinsel yorgunluğun ardından kendime açtığım bu alan sayesinde, kendimle yeniden buluştum.
Aslında her şey burada başlıyor; bedensel ihtiyaçları fark etmek ve onları gözetmek.
Bu süreç, şefkat ve sevgi dolu bir alan açmak gibiydi.
Durmayı göze almak ki, birçok insan için en zor şey.
Kaygılarını duymak, kontrol etmeyi bırakmak ve kabullenmek…
Kendime dedim ki: “Ne olursa olsun, sadece bir ay boyunca hiçbir şey yapma ve kendine izin ver.”
Bu bir ay boyunca düzenli meditasyon, yoga ve sağlıklı beslenme kürleri yaptım.
Sonuç inanılmazdı. Enerjim tamamen değişti. Üstelik katı bir Ayurvedik beslenme uygulamadım. Sadece dışarıdan beslenmemeyi seçtim.
Her sabah 06:00’da uyanarak nefes çalışması ve bir meditasyon uygulamasıyla günüme başladım.
Güne başlamadan önce kendime ayırdığım bir buçuk saat vardı.
Bu süreçte limonlu su içmek, nefes ve meditasyon yapmak, dil sıyırma, kuru fırçalama uygulamak ve yazmak benim sabah ritüelim oldu.
Bir ayın sonunda zihnim berraklaşmıştı. Daha sakin, daha net ve daha enerjik hissediyordum. Bu deneyimin sonunda artık eski sisteme dönmem mümkün değildi.
Ayurveda, hayatımda kalıcı bir dönüşüm başlatmıştı.
Peki, insanlar neden Ayurveda ile tanışmalı?
Öncelikle, kendilerine bir adım atmak için. Kendi doğalarını, bedenlerini ve zihinlerini keşfetmek için. Evrenle aralarındaki bağı görmek ve idrak etmek için.
Bu dünyaya tamamen dâhil olmak şart değil; sadece kapısından bile baksalar yeter.
Çünkü Ayurveda, yaşama ve kendine daha derin bir farkındalıkla bakmanın bir yolu.
Well-being ne anlama geliyor? Bu alanda uzman olmak için hangi adımları takip ettiniz? Çalışmalarınız hakkında okurlarımızı bilgilendirir misiniz?
Well-being, iyi oluş veya iyilik hali demektir.
Beden, zihin ve ruh bütünlüğünü koruyarak sağlıklı, dengeli ve tatmin edici bir yaşam sürmeyi ifade eder.
Sadece fiziksel sağlık değil, duygusal ve zihinsel olarak da dengede olmayı kapsar.
Her anlamda iyilik ve sağlık hali demektir ve bunun için gerekli pratikleri içerir.
Bu bie aylık inziva sürecimden sonra, ben yoluma Ayurveda ile devam etmek istedim. Bu alanda derinleşme kararı aldım.
Çok sevdiğim bir arkadaşım, Türkiye’de Ayurveda’nın en önemli isimlerinden biri olan Ulli Allmendinger’dan bahsetmişti. “Türkiye’nin Ayurveda Kraliçesi” dedi.
Ben de hemen Ulli ile iletişime geçtim. Ancak henüz eğitim açmıyordu.
Sisteme olan açlığım o kadar fazlaydı ki, beklemek yerine vizyonumu genişletmek adına başka ufak adımlar atmaya karar verdim.
Beslenme ve pişirme alanında derinleşmek adına Ayurvedik bir şef olan Divya Alter’dan online eğitimler aldım.
Böylelikle Ayurvedik bir mutfak nasıl düzenlenir? Nedir?
Bununla ilgili yeni bir bakış açısı geliştirdim.
Bu süreçte Well-being uzmanlığı ile tanıştım.
Türkiye’deki en iyi ismin Ebru Şinik olduğunu öğrendim.
Kendisi, Gedik Üniversitesi bünyesinde üç yüz saatlik bir ‘’ Well-being Uzmanlığı ’’ eğitimi başlatıyordu.
Asistanlarıyla görüştüm. Eylül 2023’te bu eğitime dâhil oldum.
Bu eğitimde Well-being ile Ayurveda’nın nasıl bağlanabileceği, kurumsal hayata nasıl uygulanabileceği anlatıldı. Yani bu bilgiyi nasıl bir işe dönüştürebileceğimiz konusunda rehber niteliğinde bir eğitimdi.
Aynı zamanda rutinler, beden tipleri, tatlar, baharatlar, nefes ve meditasyon teknikleri gibi konularda da kapsamlı bir içerik sundu.
Birkaç ay sonra buna paralel olarak Ulli ile Ayurveda eğitimim de başladı. Asıl derinleşme sürecim burada oldu. Felsefesi, beden ve zihin ile olan ilişkisi, madde ve enerjinin nasıl bütünlendiğine dair bakış açım tamamen burada gelişti.
Ayurveda, sadece bir teori değil, günlük hayata entegre edilebilen, yaşanabilir bir sistem.
Şimdi bu bilgileri daha fazla kişiye ulaştırmak, bireysel danışmanlıklar ve atölyelerle paylaşmak üzerine çalışmalarımı sürdürüyorum.
Ayrıca, kurumsal hayat için geliştirdiğim özel bir projem var: “Ege’ye Yerleşmek Yetmez.”
Yıllar önce büyük bir değişim yaparak Ayvalık’a taşındım. Kafamı toparlamak, stresten uzak bir yaşam kurmak için geldim ama burada da başka bir hayatla karşılaştım.
İşte bu deneyimi, kurumsal firmalarla paylaşmak istiyorum. Çünkü önce bireysel olarak iyi olmalıyız ki, çalıştığımız alanda ve ekip arkadaşlarımızla uyum içinde çalışabilelim.
İyi hissetmek için mutlaka Ege’ye yerleşmek gerekmiyor. Ya da bu adımı atmadan önce bile insanın önce kendine içsel bir alan açması gerekiyor.
İşte bu farkındalığı artırmak için kurumsal firmalarla yürüttüğüm bir proje geliştiriyorum.
Bunun yanı sıra, online ve yüz yüze workshoplar düzenlemeyi hedefliyorum.
Daha önce dükkanda yüz yüze Well-being atölyeleri düzenlemiştim.
Şimdi ise Ayurveda’yı anlatan, onun kadim ama günlük hayata kolayca uygulanabilen, katı kuralları olmayan bir disiplin olduğunu vurgulayan online atölyeler gerçekleştiriyorum.
Bu sayede Ayurveda’nın herkes için erişilebilir ve sürdürülebilir bir yaşam pratiği olmasını amaçlıyorum.
Sizinle birlikte çalışmak isteyenler size nasıl ulaşabilir?
Benimle çalışmak isteyenler, bireysel danışmanlıklar, atölyeler ve kurumsal projeler hakkında detaylı bilgi almak için bana Instagram hesabım üzerinden veya e-posta yoluyla ulaşabilirler.
Ayrıca, Well-being, Ayurveda ve bütünsel sağlık konularında güncel içeriklerimi takip etmek ve online atölyelere katılmak için Instagram hesabımdan bağlantıları inceleyebilirler.
Instagram: @_pinar_kaymakci
E-posta: pinarkaymakci@gmail.com
Son olarak neler söylemek istersiniz?
Öncelikle, böyle bir röportaj benim için sürpriz oldu.
Bu konulara alan açtığınız ve bilgilerin daha geniş kitlelere ulaşmasına aracılık ettiğiniz için çok teşekkür ederim.
Son olarak şunu eklemek isterim.
Bu bilgiler herkesin hayatında farklı kapılar açar. Ayurveda ve Well-being, yaşamla, doğayla bağ kurmamıza, kendimizi, doğayı ve evreni daha iyi tanımamıza yardımcı olur.
Aynı zamanda, felsefi anlamda yeni bir bakış açısı geliştirmemizi sağlar. Ancak bunlar asla katı kurallarla dayatılan sistemler değildir.
Günümüzde en zorlandığımız şeylerden biri esnek olabilmek. Oysa bu kadim öğretiler, kurallara sıkışmak yerine, bizi olduğumuz hâlimizle kucaklayan, hayatın akışına uyumlanmamızı sağlayan rehberlerdir.
Hayatın bir yerinde mutlaka bu bilgilerle temas etmek, ufak adımlarla içine girmek büyük fark yaratır.
Küçük bir kapı açıldığında, dönüşüm kendiliğinden gelir.