EGE’DE BİR YÖRÜK KÜLTÜRÜ
Çocukluğum Ege’de, o sımsıcak mahalle kültürünün yaşandığı dönemde geçti ve sanırım bu kültürün şehirlerdeki son temsilcileri de bizim kuşak oldu.
Biz çocuklar için kahvaltı sonrası sokakta başlayan hayat; kış mevsiminde hava kararıncaya kadar yazın ise geç saatlere kadar devam ederdi.
Gün içinde karnımız acıktığında eve uğrar ya ayaküstü atıştırır ya da salçalı ekmeklerimizi alıp tekrar sokağa, oyunumuza dönerdik. Okul saatleri hariç her günümüz sokakta geçerdi ancak yine de doyamaz ve çağrılmadan evlere girmezdik.
Sokak eğlencelerimizden birisi de hemen her gün çan sesleri eşliğinde sallana sallana geçen deve kervanlarıydı. Çan seslerini duyar duymaz yan yana kaldırıma dizilir, geçişlerini izler ve peşlerine takılırdık. Boyları zaten uzun olan develer, üzerlerine konulan yüklerle daha da uzun görünürlerdi. Çocukluk işte, o kadar tembihli olmamıza rağmen laf dinlemez ve komşu teyzelerden birinin ihbarı üzerine akşam kaba etimize terliği yerdik.
İstanbul’a taşındıktan sonra bir daha sokaklarda deve kervanı görmemiştim. Zira göremediğim ve değişen o kadar çok şey olmuştu ki hayatımda, sanki o zamana kadar yaşadıklarım koparılıp alınmıştı benden. Aklıma geldiklerinde bazen yüzümün istemsizce gülümsediğini fark ediyorum ve içim cız ediyor, unutulup gittiği için çocukluğumdaki birçok alışkanlık.
Modern çağ ile birlikte değişen yaşam tarzları, küreselleşme ve kültürleşmenin de etkisi ile somut olmayan birçok kültürel değerimiz zamanla unutulup gitti. Kırsal bölgelerde yaşatılmaya çalışılanların ise neredeyse bir kuşak ömrü kaldı diyebilirim, tıpkı Ege ve Akdeniz Bölgesinde yaşatılmaya çalışılan deve güreşleri gibi.
Çocukluk anılarımda kalan sevimli develerle, iki yıl önce yaşamaya başladığım Ege’de yeniden buluştuk hem de hiç tasvip etmediğim güreş sporunda. Ancak konu hakkında bilgi sahibi olmadığım için önyargılı davranmış olduğumu, katıldığım ilk deve güreşlerinde anladım.
Orta Asya’dan Anadolu’ya geçiş yapan ve insanlığa ulaşım, taşıma, gıda gibi birçok alanda fayda sağlamış olan deve, ülkemizde artık sadece bir Yörük kültürü olan spor ve turizm maksatlı kullanılıyor. Zira bakımlarının maddi olarak bir hayli külfetli olması sebebiyle günümüzde sayıları bir hayli azalmış.
Sanırım bu nedenle deve sahipleri onlara gözü gibi bakıyor ve güreşe hazırlamak için her türlü önlemi alıyorlar. Bir sürü kuralı olan bu sporda en önemli kural ise, hayvanların yaralanmasına ve yıpratılmasına izin verilmemesiymiş. Hatta bir gün önceden gelin gibi hazırlanan develerin üzerinde gördüğümüz o süslü giyimlerin birçoğu onları korunmak için tasarlanıyormuş.
Kasım ile Mart ayları arasında düzenlenen, özellikle tarihlerin birbiri ile çakışmamasına özen gösterilen ve tüm Ege Bölgesinde pazar günleri yapılan deve güreşlerinin en güzel yanı ise, kadını, erkeği, yaşlısı, genci ile hep birlikte şenlik havasında kutlanması ve bu kültürün gelecek nesle aktarılmasına fırsat yaratması.
El işçiliği olan bir sürü deve kuşamının üretilmesine de aracı olan ve üreticilerine ekonomik katkı sağlayan bu spor, somut ve somut olmayan kültürel mirasımızın bir örneği olabilir ancak yine de hayvanların eğlence maksatlı kullanılmasına gönlüm razı gelmiyor.
Diğer yönden de sucuk olma ihtimalleri söz konusu olunca “varsın yaşasınlar ve unutulmaya yüz tutmuş olan bu kültürün yaşatılmasına da katkı sağlasınlar” diye düşünüyorum.