DEĞMEZ Mİ?
Bir kişi, durum veya nesnenin değerini bilmek ne zor? Hep söylenir durur kıymetin yokluk ile olan dostluğu, bir şeyin değerinin kaybıyla anlaşılacağı. Gelgelelim yanan Şan Tiyatrosunun külleri süpürülür veya Münir Özkul’un cenazesi götürülür iken doğan farkındalık, pişmanlık ve kıymet bilmenin de anlık bir ışık oyunu olduğuna dair inancım oldukça kuvvetli. Ne var ki karanlıkta kalınca ışık oyunları bile aranır olabiliyor.
Geçtiğimiz günlerde Türk tiyatrosuna Muhsin Ertuğrul zamanından beri emek vermiş, Yeşilçam’da ”dört yapraklı yonca” başta olmak üzere seslendirmediği kadın ”jön” kalmamış, neredeyse cumhuriyetle yaşıt bir ustayı; Jeyan Tözüm’ü tam da cumhuriyetin yüzüncü yıldönümünde kaybettik. Cenazesinde sinema ve tiyatro çevresinden kimse yoktu fakat vefasızlığa veryansın edip sonra gidip bir köşeye oturmak istemiyorum.
Jeyan Hanım’ın vefat haberini aldıktan bir süre sonra yaptığım ilk iş ”değer” kelimesinin kökenini araştırmak oldu. Pay, hisse anlamlarına gelen eski Türkçe ”tegir” sözcüğünden geliyormuş değer. Tegir ise ”eşit” olmak anlamındaki ”teg” sözcüğünde kökleniyormuş. Kelimenin kökenine inince Jeyan Tözüm’den de yola çıkarak aklıma Türkiye’de en çok rağbet gören sanat dallarından biri olan, bir endüstri haline getirilen ”sinema” geldi. Sonrasındaysa gözümde Yeşilçam denince akla gelen ilk iki isim belirdi: Kemal Sunal ve Türkan Şoray.
Adım attığımız her yerde bir Kemal Sunal veya Türkan Şoray posteriyle karşılaşmak mümkün Türkiye’de. Haftada beş gün televizyonlarda filmleri yayınlanıyor, sosyal medyada bu filmlerden kesitler paylaşılıp özel sayfalar oluşturuluyor vesaire, vesaire. Fakat halk olarak sevme halimiz bilinçli bir şekilde verebileceğimiz değeri gölgelemeden edemiyor. Kolayını seçiyoruz. Bir kişiyi birkaç kelimeye, olay ve sıfata indirgeyerek; kendimizce idealize eder bir şekilde coşkuyla sevmek çok kolay.
Unutmayalım sinema bir sanat. Ürünü filmler; icra edeni ise senarist ile başlayıp yönetmen yorumu ile oyuncularla beliren denklem içinde yer eden herkes. Biz Sadık Şendil’in yazıp Ertem Eğilmez’in yönettiği; kadrosunda Adile Naşit, Münir Özkul, Şener Şen, Ayşen Gruda ve Halit Akçatepe gibi oyuncuların olduğu bir filme (Kemal Sunal bile değil) ”Şaban Filmi” etiketi yapıştırıp, gür kahkahalarla gülüp sonrasında uyuyabiliyoruz. Hayır, yan karaktere veya kamera arkasına verilmeyen değerden değil bizzat ”star” bildiğimiz kişilere dahi veremediğimiz değerden bahsedeceğim.
Türkan Şoray: Sinemamızın Sultanı, Selvi Boylum Al Yazmalım -nokta. Neden altmış üç yıl boyunca büründüğü karakter ve konu çeşitliliğini, denediği farklı işleri, sanat hayatına yoldaşlık eden isimleri konuşamıyoruz? Neden bugün Türkan Şoray’ın yer alabileceği özgün, yaratıcı, özel bir hikaye kaleme alınmıyor? Nihavend Mucize, Mine, Gramafon Avrat gibi birbirinden farklı filmler çekti. Altmışlı yılların Yeşilçam’ının kadın jönlüğünden çıkabilmek için elinden geleni yaptı. Gelgelelim bizim kafamızdaki etiket yırtılamadı, bu filmler de toz tutmaya mahkum kaldı.
Keza Kemal Sunal. Seksen beş sonrasında Zeki Ökten-Umur Bugay ikilisiyle Düttürü Dünya, Davacı; Şerif Gören’le (Yol filminin yönetmeni Şerif Gören’dir.) Polzei ve Abuk Sabuk Bir Film gibi yer yer duygusal yer yer toplumcu bakışı olan filmler çekerek Şaban’dan sıyrılabilmek için az çabalamadı. Ne değişti?
Endüstri haline getirilmiş bir sanat dalında ”etiket” sahibi olabilmiş isimlerin bile ”değer” makamına ulaşamadıkları bir durumda resim, şiir, tiyatro, heykel, edebiyat ve sinema da dahil sanatın her dalına emek veren tüm emektarların değerinin bilinmesi imkansız mı?
Jeyan Mahfi Ayral Tözüm’ü özlemle anıyorum.
Cem Akkayalı
31.10.2023