1. Haberler
  2. YAZARLAR
  3. DAĞIN  DİLİ 

DAĞIN  DİLİ 

featured

Dağın koynunda zeytine kardeş 

ey dudakları kırmızı gelincik 

 

Yerden göğe haklısın çalımında 

İda’nın boynundaki safir gerdanlık 

 

Dağın denize karışmasıdır akşam 

taklacı güvercinlerin aşk beşiğidir 

 

Adalardan yükselen içli türküler 

körfezde bir dağ köyünün sesidir 

 

Bir selam bırak sabahlarıma 

ben sana dağlarca gelirim 

 

Gökkuşağının yedi rengini kuşanan tabiat, pırıltılarla akan sular, kuş cıvıltıları, patika yolları kendi başlarına yürüyen atlar ve sırtlarındaki Türkmen güzelleri, hiç durmadan yenilenerek söylenegelen coşku dolu türkünün dizeleri oluyorlar bir yerde. Güncelin olumsuzluklarına rağmen kendi türküsünü ısrarla söylüyor dağ. 

Dünya Gazetesi’nin kitap ekinde, Edremit Körfezi’ni ve Kazdağı’nı aylarca anlattım. Düne kadar anlattıklarımda eksiğim yok sanıyordum. Bir arkadaşımın önerisiyle, dağı turlayınca, gördüm ki daha önce oluşturduğum panoda yığınla eksiğim var; ve bu gezi sonrası dağa dair, puzzle’ın parçaları yerli yerine oturuverdi. 

     

Bir pazar günü arabamla, Çanakkale asfaltı üzerindeki Avcılar Altı’ndan aynı isimle anılan köy istikametine  yani dağ yoluna doğru saptım. Parke döşeli yol boyunca beyaz badanalı , bahçeli evlerin görüntüsü, kent karmaşasından uzaklaştığımın ilk sinyallerini veriyordu. 

Avcılar Köyü’nde, ulu bir çınarın altındaki Parklı Kahve’de on beş dakikalık ilk ihtiyaç molasında içilen bir çay veya meşrubatın tadını ve inceden esen sabah yelinin kulaklarınıza dolan türküsünü, ömrünüz boyunca unutacağınızı sanmıyorum. 

Meyve bahçelerinin, zeytin, çam ve söğüt ağaçlarının süslediği, köyün içindeki daracık yoldan geçerek Ağlayan Çam mevkiine doğru tırmanışım başladı. Kazdağı Milli Park sınırları içerisinde, yüz yetmiş yıldır ayakta kalmayı başaran bu çamın öyküsünü, yol arkadaşım : Bin dokuz yüz kırk altı yılında çıkan büyük bir yangında, ayakta kalmayı, yaşamayı başarabilen bu ağacın dallarından zaman zaman sular damladığını ve bu görüntü nedeniyle ağacın adının halk arasında, etrafında yanan ağaçlara Ağlayan Çam olarak anıldığını, anlattı. İşin aslı ise; derinlere uzanan kök saçaklarının, yer altı sularından fazlasıyla beslenmesiymiş. Ama efsane, Ağlayan Çam tanımlaması daha hoşumuza gitmiyor mu? 

Daracık, engebeli toprak bir yoldan dağın içlerine doğru ilerliyorum. Saat on üç sularında Çoban Çeşmesi ismiyle anılan mevkide kısa bir mola verip, susuzluğumu giderirken, ulu ağaçların dalları arasından gökyüzünü görmeye çalışıyorum. Kocaman bir şemsiye gibi orman. Sıkça gözüme ilişen mermer kayalar, Homeros’un İlyada Destanı’nda geçen Gargara Tepesi’ni anımsatıyor birden; günümüzden yaklaşık üç bin yıl önce, yani çok tanrılı dönemlerde, İda’nın zirvelerinde Gargara Tepesi adı verilen bir yerde, tanrılara ait, mermerden yapılmış bir sarayın varlığından söz ediyor Homeros. Birbiri ardı sıra gelen yıllar, yüz yıllar, bin yıllar masalları da çoğaltarak dahil oluyor hayatımıza. 

 Çoban Çeşmesi’nden, Dere Çatağı’na yaklaşık bir saatte varıyorum. Kulaklarımdaki basınç da anlatıyor bu gerçeği. Olabildiğince doğaya dahilim, iç içeyim bu muhteşem yolculukta.  

Saat on altı cıvarında, Dere Çatağı’ndan  Şahin Dere Kanyonu’na doğru  yola koyuluyorum. Yaklaşık bir saat kadar sonra izleyeni büyüleyen o muhteşem manzarayla karşılaşıyorum; yirmi yedi kilometre uzunluğunda, yüzlerce metre derinliğindeki kanyonun görüntüsü içimi ürpertiyor. Havada süzülen irili ufaklı birkaç şahine ilişiyor gözüm. Kanyona adını veren bu kuşların, bir zamanlar sürüler halinde buralarda uçuştuğunu anlıyorum. Ceylanların, dağ keçilerinin, rengârenk kuşların, sincapların ev sahibi olduğu bu coğrafyada her mağaranın bir ayı ailesine ait olduğunu düşünüyorum. Sürüler halinde koşuşturan domuzların, börtünün böceğin harmanlandığı Kazdağı Mili Parkı, bir özgürlük türküsü fısıldıyor sanki. Kanyon’un muhteşem manzarasını düş ve düşüncelerime sindirerek, Doyran Köyü’ne ulaşıyorum. Uzaklardan ışıl ışıl parlayayan denizi seyrediyorum. Önümüz sıra uzanan zeytin ormanlarının üzerinden Altınoluk görünüyor.  

 Saat on sekize yaklaşırken Doyran Köyü’nden, Altınoluk’a hareket ediyorum. Çanakkale asfaltına iner inmez yoğun trafiğin içine düşüyorum. Sükûnet ve huzur dağda kalmış gibi… 

0
sevdim_bunu
Sevdim Bunu
0
_ok_sevdim_bunu
Çok Sevdim Bunu
0
g_ld_rd_
Güldürdü
0
karars_z_m
Kararsızım
0
bu_ne_bi_im_bi_ey
Bu Ne Biçim Bişey
0
k_zd_rd_n_z_beni
Kızdırdınız Beni
DAĞIN  DİLİ 
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.

Giriş Yap

Balikesir24saat ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!