Şükran Erdem ve Hasan Erdem emekli iki öğretmen dostum. Hasan öğretmen ile Savaştepe İlköğretmen Okulunda aynı sınıfta okuyup öğretmen olduk. 11 yaşın çocukları olarak başladığımız yaşamımızın 70’li yaşına geldik. Dostluğumuz kadim dostluğa dönüştü garii..
Bu iki güzel gönüllü çalışkan öğretmenlerim Üvecik köyünde kurdukları muhteşem zeytinlik ve arıları ile keyifli yaşamın tam ortasında üretiyorlar, ekip biçiyorlar. Tarım öğretmenlerimiz rahmetli Muharrem Tüzüner, Rahmi Aydoğan ve şimdi 103 yaşına giren Şaban Yaylalı bizleri yetiştirdiğiniz için size minnettarız. Bahçenin içinde ve zeytinlikte kulaklarınızı çınlatıp , siz gidenlerimizi rahmetle andık.. Şaban öğretmenimize sağlık ve esenlikler dileyip selam gönderdik.
Şaban Yaylalı öğretmenim burada mini bir Çomaklı Çiftliği kurmuş öğrenciniz Hasan Erdem. Ben sizi davet edeyim buyurun gelin.. Bence 10 numara örnek bir çiftlik Üvecik köyünde.
Sabah erkenden kalkıp bahçeden domatesi , biberi, salatalığı toplayan Hasan öğretmen. Şükran öğretmenim çayı demlemiş. Benim, iş güç yaptığım yok nöbeti bitmiş acemi onbaşı gibiyim,.
Bahçede bir o yana bir bu yana siyittirip geziyorum , öyle avare avare dolanıyorum.
Arı kovanlarının arasında dolanırken , kavun karpuz toplayan Hasan öğretmene takılıyorum.
– Akşama karpuz keseriz değil mi ?
Şükran öğretmenle gülüşüyoruz.
Anılar denizinde yüzerken Çanakkale Boğazında yüzmenin keyfini yaşıyorum. İyi ki dostlarım var. İyi ki sağlıklıyım. Bu güzel duygularla Üvecik köyü ve Ezine kırlarının keyfini çıkarıyorum.
***
Senaryosunu yazıp , başrolünü oynayan Ata Demirer’in kulakları çınlasın. Eyvah Eyvah filminin çekildiği yerde çay bahçesi tam bizim Ege usulü. Keyifleniyorum. Çaylar kahveler gırla gidiyor.. Ayvalık Antikacılar Çarşısındaki dükkanıma geldiğindeki sohbetimizi anlatıyorum Şükran ve Hasan öğretmenlere.
Serkan Çağrı (Klarnet Üstadı ) Şükrü Tunar şarkılarını çeşitli sanatçılara okutarak iki CD hazırlamış. Çok ilginç bir CD olmuş. Sözleriyle birlikte söylenen şarkılar diğer CD’de sadece sazlarla seslendirilmiş.
İlk sözlü şarkıyı seslendiren Ata Demirer.
Şarkının adı ” Adanın yeşil çamları , aşkımıza yer olsun”. Edremitli hemşehrimiz klarnetin (Gırnatanın ) büyük üstadı Şükrü TUNAR beye ait. Bu şarkı babamın kemanı ile çalıp söylediği , annemin keyifle eşlik ettiği muhteşem eseri. Annemle babamın ortak şarkısı.
Her akşam üzerine doğru bu meşhur CD çalar ile Ayvalık Antikacılar çarşısını inletiyoruz. İlk şarkı benim.. Ata Demirer muhteşem yorumu ile ” Adanın yeşil çamları aşkımıza yer olsun “. Sesi sonuna kadar açtım.. Tükkanım / Göynek’in kapısından biri kafasını uzatıp seslendi..
Anaaa bi baktım ATA DEMİRER.. Bu kadar tesadüf nasıl olur ? Oldu be ya.. Abdala malum olanından sayın gariii..
– Abla be ya şimdi sen bize gündüz gündüz rakıları içireceksin..
Gülüşüyoruz.. Ayaküstü sohbetleşiyoruz. Buyrun gündüz rakı olmaz da başka bir şeyler ısmarlayayım diyorum.. Midilliye gideceğim , dönüşte uğrarım diyor..
Boşuna bekliyorum.. Ne gelen varrr, ne giden..
Ata Demirer’in “Bursa Bülbülü” filmini izlemeyen kalmasın..
***
Tam buradan..
Kadim dostlarla buluştuğumuz iki yılı geçti. Araya ağır rahatsızlığım girdi ve yarım kalan bu özel yazımın başlığını atıp, fotoğraflarını istiflediğim bir anı olarak dosyamda duruyordu..
Bugün kendime bir ödül verip , eskilerle hiç yazmadan okuyayım diye girdiğim arşivimde bu fotoları ve kısa aldığım notlarımı buldum.. O gün duyduğum aynı hüzün orada duruyor.
Yazmayayım diye karıştırdığım dosyalarımın arasında “çok önemli” diye not düşmüşüm.
Çok önemli notumu almışım ama unuttum..
Önemli olan içim acıyarak gezip gördüğüm Çanakkale Ezine ilçesi Üvecik köyü ve çevresinin heder olup giden okullarının acısı.. Bu acı yüreğimizi yakıyor..Üç emekli öğretmen olarak keyfimiz kaçıyor. Çocuk seslerinin olmadığı bahçesinde yabani otların bittiği, kırık sıraların atıldığı o iç acısı bahçenin son hali içimizdeki sıkıntıyı büyütüyor.. ATATÜRK büstünün kaidesi boş duruyor..
İçimdeki kederi nasıl anlatayım. Okulu sanki düşman işgal etmiş gibi.. O güzelim manzarası olan okulun içinde savaşın izlerini görünce sıtma tutar gibi titriyorum. Düşüp bayılacak gibi oluyorum.
– Kimlerden özür dileyeyim?
– Kime kızayım ?
Kayda geçsin diye not düşmüşüm.
Çanakkale geçilmezdi. Emperyal orduları birlik olup, üşüşüp geldiler ama Türk askeri destanlar yazdı ve yedi düvelin o muhteşem orduları ve donanmaları Çanakkale’yi geçemediler.
Çanakkale geçilmez diye geçti tarihe. Tam bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’nin önsözü yazılmıştı.
Çanakkale savaşları bir dünya liderinin doğuşuna tanıklık ediyordu..
Gazi Mustafa Kemal Paşa.
Büyük dedemiz Mehmet Oğlu Osman 15 Eylül 1915 te Alçıtepe’de (Kirte) şehit düşüyor.
Osman Dedemiz Mustafa Kemal’in Askeri olarak anılarda yaşıyor. Dualarla minnetle, rahmetle tüm şehitlerimizi andığımızda Osman dedemiz dilimizden düşmüyor. Dua ile.. Osman Dedem. Edremitli hemşehrimiz Koca Seyit Dua ile.
Tarih 31 Temmuz 2023.
Çanakkale Boğazının rüzgarı efil efil serinletiyor bizleri.. Okulun bulunduğu YENİKÖY Çanakkale Boğazı’nın kıyısında.. Yeniköy’de her evin önü pırıl pırıl.. Sokaklar öylesinde düzenli ki insanın içi açılıyor. İnsanlar güleç yüzlü. Konuklarına selam sabahta kusur etmiyorlar. Konuşup hal hatır soruyorlar.
Çanakkale Boğazının kıyısındaki tepede ellerinde oyaları , örgüleri , tenteneleri kadınlar sefadalar.
Selamlaşıyoruz. Anlatıyoruz.. Arkadaşlığımızı ve dostluğumuzu.. Kadınlar bu güzelliğin bunca yıldır sürmesinden çok mutlular.. Nasıl oldu da yıllar sonra buluştunuz diye sorguya çekiyorlar bizi. Savaştepe dostluğu diyoruz. Okulumuzun çok özel bir yanıdır bu diye izah ediyoruz.
Muhalif kişiliğimin o dizginlenemez tavrı ile kadınlara; okulunuz niye bu halde diye soruyorum.
Herkes bir bahane ile yanıtlıyor ama seslerinde bir hüzün ve keder seziliyor..
– Köyde çocuk kalmadı. Biz orta yaşlılar varız. Bizim çocuklarımız da artık köyde değiller. Okuyup dağıldılar.
– Tamam anladım da , okulunuzu sanki düşman işgal etmiş gibi. Neden bu hale gelmesine izin verdiniz ?
– Çoluk çocuk , öte beri herkes okulun içinde eğleşti.. İşte böyle oldu..
Ne kadar basitti bu sözler.. Ne kadar can yakıyordu bu kahrolasıca durumlar.. Ve orada konuştuğumuz bazı kadınların bakışlarındaki çaresizliği ve hüznü gördüm.. Ortaya bir soru atıp o hüzünlü havayı dağıtayım dedim.
– Köyünüzde satılık ev var mı ?
– Artık köylü evlerini satmıyor. Satanlar da pişman oldular. Şimdi zaten evler çok pahalandı.
Sohbetin tam burasında Körfez Star Gazetesinde birlikte yazdığımız Gazeteci arkadaşım Pervin Bölükbaşı ve eşi ile karşılaşıyorum. Kucaklaşıyoruz.
– Ablam vallahi sesin taa uzaktan duyuluyor. Hayırdır ? Kime kızdın ?
– Okulun o hüzünlü haline kızdım diyorum..
– Hiç sorma be ablam diyor.. Sadece bizim köy değil ki..
– Biliyorum canım.. Vicdanlar nereye gittiyse.. Bizim nesil böyle evinden köyünden uzakta büyüyor..
Köy okulunun bahçesinde çocuk sesi olmaz mı ?
– Artık köyler zenginlerin tatil yaptığı kafa dinlediği yerlere dönüşüyor..
***
Ferdi Tayfur..
Geçenlerde aramızdan ayrıldı. Işıklarda uyusun. Durağı uçmağ olsun. Türkiye’nin gençlerinin, nabzını tutan şarkıları hayranlarının dillerinden düşmezdi..
O’nu sonsuzluğa uğurlayan bir hayranı duygularını şöyle anlattı. Özetle dedi ki;
– Ferdi baba bizleri şarkıları ile uyardı.. Biz anlamadık.
Büyük şehirlerin varoşlarında heder olup giden gençlerimize seslenip ne güzel demişti :
– Hadi gelin köyümüze geri dönelim.. Fadimenin düğününde halay çekelim..
Bizim şimdi geri dönecek ne köyümüz ne de evimiz kaldı.
Ayrıca.
Ferdi Babaaa.. Huzurum kalmadı fani dünyadaaa.
***
Bugün gördüğüm okulun hüzün dolu manzarasının içimizi acıtan havasından sıyrılmak için gezdiğimiz Eyvah Eyvah çay bahçesinden sonra daha büyük bir hüzünle karşı karşıya kalıyorum.
Kocaman bir okul. Öylesinde muhteşem bir yerde kurulmuş ki, ağaçların arasından süzülen ikindi güneşi vuruyor çamların dallarına ve Ziraat Okulunun camlarına..
EZİNE / ÜVECİK KÖYÜ TARIM ( ZİRAAT ) OKULU..
Çok geniş bir alanda kurulmuş. 400 dönüm olduğunu Hasan Erdem öğretmenim söyledi. Lojmanları var. Okulun devasa binaları iki kocaman bloktan oluşuyor. Yüzlerce öğrencinin Tarım ve Hayvancılık konusunda eğitim gördüğü devasa bahçesi ve binaları ile Üvecik köyüne muhteşem bir güzellik katıyor.
Önceden Çanakkale 18 Mart Üniversitesi burada çeşitli eğitimler veriyormuş. Ziraat ve Traktör kullanma kursları veriliyormuş. Daha sonra okul buradan Çanakkale Üniversitesine taşınmış. Bu kocaman okul bir süre boş kalmış.
Yeni haber aldım , bu okul Erzurumlu bir yurttaşımız tarafından 49 yıllığına kiralanmış. Hayvancılık yapılıyormuş.
Devlet neden bu kadar özel bir yerdeki okulu elinden çıkarır ? Anlamadığım şey bu.
Üniversitelerimizin bilimsel çalışmaları ve üretime eğitim ile katkı sağlayacağımız okullar neden devletin elinde olmasın ?
Geleceğimiz açısından , Çanakkale gibi çok özel toprağımızın stratejik açıdan önemi kocaman.
Özelleştirilmesini aklım almıyor..
Ve vicdanım rahat değil..
Düşünmeden rahat edemiyorum..
Boşuna değil halkımızın bir kilo kıyma için kuyruklarda beklemesi..
Üretmeden tüketmenin acısını yaşadıkça akıllanır mıyız ?
– Bilmem ki !..
Şimdi çok daha dişe dokunur bir yanıt verirdim ama, bu hastalığımla uğraşırken başka derdim olsun istemem.
Neme lazım.
Sanki ben deyince hemen olup bitecek işler değil ki bunlar.
Emperyalizmin gıldırgışlı oyunları dünyanın her yanını sarsıyor.
Savaşların acımasızlığına tanık oluyoruz.
Milyonlarca sığınmacının derdi ile Türkiye olarak uğraşıyoruz . Benim naçizane dileğim , bir an önce dünyanın her yanındaki savaşların bittiği ve Suriyelilerin evlerinde dönmeleri.
Hani bir deyimimiz vardır ya, davetsiz misafirler için söyleriz.
“Düğüne bu kadar okuntu dağıtmadık ki”
Duyan geldi anacım. Bizim dedelerimizin can verip , kan dökerek düşmandan kurtardığı yurdumuzda elin oğlu sefa sürüp geziyor. Bu da vicdanı olan her annenin canını acıtıyor. Haberlerdeki şehit cenazelerine bakarken yüreğim sıkışıyor. Bağrı yanık analar , acısını içine gömen babalar.. Sizin acınızı anlamaya çalışıyorum. O yüreciğiniz nasıl tükeniyordur, bilmeye çabalıyorum. Sizleri teselli edecek sözlerin bir kıymeti harbiyesi de yok ki. Oğlunu şehit veren Erzurumlu babanın dediği gibi. Ataş düştüğü yeri yakirrr…***
SAVAŞTEPE KÖY ENSTİTÜSÜ MÜDÜRÜ SITKI AKKAY’IN BİR ANISI.
SAVAŞTEPE KÖY ENSTİTÜLÜ YILLAR kitabından alıntıdır. Sayfa : 25.
Sıtkı AKKAY’ın kızı anlatıyor.
Amerika’nın çok güzel Türkçe konuşan Kültür Ateşesi Mr.Webster iki kez Savaştepe’ye gelir. “Atatürk’ün Türkiyesi ” kitabında Köy Enstitüsü ve çevre köyleri hakkında edindiği izlenimleri yazar.
(Babamın da okul müdürü olan) Savaştepe Köy Enstitüsünün kurucu müdürü Sıtkı Akkay ile Mr. Webster , Köy Enstitüsü’nün çevresindeki köyleri görmek için bir plan yaparlar. Plana göre Soğucak, Muhtan, Karacalar gibi köyleri ziyaret ettikten sonra Sarıbeyler Köyü’ne giderken sürüsünü telaşla götüren çoban Ali’ye rastlamışlar. Çoban Ali : ” Müdür Bey, atlarınızı biraz hızlandırın, birazdan yağmur gelecek” demiş. Babam da ” Yağmur yağacağını nerden anladın ?” diye sormuş. Çoban Ali ” Müdür Bey, keçiler kuyruklarını kaldırıyor, yağmurun gelmesi yakın” diye yanıtlamış.
Bu konuşmaları dinleyen Mr. Webster, çantasından barometresini çıkarıp bakmış. Sonra : ” Aceleye gerek yok, yakında yağmur yağmayacak” demiş. Ancak 5-10 dakika sonra birden bire gökyüzü kararmış ve çok şiddetli yağmur yağmaya başlamış. Sarıbeyler köyüne varıncaya kadar ikisi de sırılsıklam ıslanmışlar.
Köy odasına varınca Mr. Webster çantasından barometresini çıkarıp: ” Türk keçi kuyruk barometre, benim barometreden daha iyi ” demiş. Ve barometresini yere fırlatmış.
***
Şimdi Savaştepe İlköğretmen Okulu mezunu bir öğretmen olarak bu kısacık olaydan çıkardığım sonucu biraz da gülmece olsun diye yazayım garii .
“Benim Türk keçimin kuyruğu , Amerikalının barometresini döver..”