Derin içindeki korkuyu umuda bağlayarak Kaan’ın yanına girdi. Doktorlar çok az bir zaman dilimi için müsaade etmişlerdi. Sevdiği adam ki şimdiye kadar bu konuda hep katıydı onu sevdiğini doğru düzgün söylemediğini düşündü. Kendisine göre sevdiğini söylemek acizlik gibi olduğunu hissetti. Oysa onu ne kadar çok sevdiğini hissetti.
Sevdiği adamı bu şekilde sessiz, savunmasız, heyecansız, stabil görmek çok can yakıcıydı. Asıl acizlik tam olarak buydu. Elinden hiçbir şey gelmemesi, Kaan orada öylece yatıyordu ve Derin yapacak bir şeyi yoktu. Bundan daha ala çaresizlik mi olurdu.
Diğer taraftan ise nefes alıp verdiğini duymak dünyanın en güzel senfonisi gibiydi. Uyanık olsa yapabileceklerini düşündü yüzünden bir gülümseme geçti.
Uzanıp elini tutmak istedi. Onun elini ilk tuttuğu zamana gitti.
Çıkma zamanı gelmişti. Görevliler sürenin dolduğunu söyledi. Beklenmesi gereken bir yirmi dört saat vardı.
Hastanenin serin koridorunda biraz ileri geri yürüdü. Kaan oradayken hiç uzaklaşmak istemiyordu. Elinden bir şey gelmediğinin farkındaydı ama olsun yine de yakınında olmak kendini iyi hissettiriyordu.
İçerideyken Kaan’ın elini tuttuğunda, elini ilk tuttuğu anı hatırlamıştı. Bu adamın hayatında farklı olacağını resim sergisindeki tanışmaları sırasında anlamıştı. Bir tablo üzerine istemsizce konuştular, Derin artık tam gidecekten Kaan birden ben Kaan deyip elini uzattı. Derin o gün elini refleks olarak uzattığını hatırlıyordu. Fakat o zaman anlamıştı bu adam hayatında farklı olacaktı.
Kaan, heyecanlı ama kendinden emin hali gözlerinin içindeki ışıltı, yüzündeki gülümseme belki aradığıydı.
Derin sonrasını düşündü. Sergiden çıkıp eve gitmek istiyordu. Ya da bir şeyler içmek. Aklında bir yer, bir kişi yoktu.
Sergi salonundan çıkarken ilkbahar yağmurları hafif hafif yağarken içinde anlamsız bir heyecan vardı. Sanki hayatında bir şeyler olacak gibi hissediyordu. Sergi salonunun kapısından çıktı yavaş yavaş çiseleyen yağmurun altında gökyüzüne bir baktı. Yağmur tanelerinin yüzüne, gözüne dokunmasına izin verdi.
Küçükken de aynısını yapardı. En çok da diline düşenleri severdi.
Sergi salonundan çıkanlar koşuştururken Derin bir acelesi olmadığını düşündü. Hatta en son bir yağmurda çok sevdiği şimdi uzaklarda olan arkadaşı İmran ile yaptıkları yalın ayak yağmur dansını düşündü.
Çıkarsam mı acaba ayakkabılarımı yalın ayak yürüsem mi yağmurda diye düşündü.
Serin hastane koridorunda bile yüzünü gülümsetti. Sonra o güne tekrar geri döndü. Sakin yağmurun altında sakin sakin yürürken Kaan’ın sesini duydu.
– Yağmurda her şey bir başka güzel, değil mi?
Derin, gözlerini kapatıp bir an daha derin bir nefes aldı.
Yavaşça başını çevirdi, Kaan’ın yüzüne bakarak gülümsedi.
Aslında gülümsemek istemiyordu. Ama bir taraftan da istiyordu. Hafif tatlı bir telaş, içinde minik bir kelebek havalandı belli etmemeye çalışarak;
– Evet, sanki dünyaya bir şeyler oluyor. Temizleniyor, sakinleşiyor, sessizleşiyor. Yağmur dünyayı kendine getiriyor. Ne dersin tabloda olduğu gibi…
Kaan, Derin’in sözlerinden etkilenerek birkaç saniye sustu. Ardından yüzünde hafif bir gülümseme belirdi, gözlerinde tanıdık bir ışıltı vardı. Derin’in yanına yaklaşırken:
– O zaman belki de en iyisi bir kahve içmek, değil mi? Yağmurda biraz daha kaybolmadan, biraz daha sıcak bir ortam iyi olabilir.
Derin, Kaan’ın önerisini düşündü, aslında bir yanı hemen evet demek istiyordu ama diğer yanı kapılma Derin hayır diyebilirsin diyordu. İçindeki minik kelebeklerin kanat seslerini dinleyerek hiç fena olmaz deyiverdiğini hatırladı. İyi ki de o kelebekleri dinlemişim diye düşündü.
Derin, serin hastane koridorunda içini ısıtan anılarla devam etti.
– Olabilir… Ama önce biraz daha yağmurda kalmak istiyorum.
Yavaşça gitmek, konuşmak… Sonra belki bir kahve, belki de biraz daha konuşma.
Kaan, Derin’in bu düşüncelerine saygı göstererek bir adım geri attı. Yağmur, ikisinin etrafını sarmıştı ama bu kez bu sessizlik, bir konuşmanın başlangıcı gibiydi.
Bir süre sessizce yürüdükten sonra Derin, Kaan’a doğru bir adım atıp:
– Hadi gidelim o zaman, sıcak bir şeyler içelim içimiz ısınsın dedi.
Kaan, derin bir nefes alıp hafifçe gülümsedi.
– Evet, gitmek için yeterince bekledik zaten.
Dediğinde Kaan’ın ruh halini asla anlayamamış olduğunu düşündü. Sevgisini her zaman gösteren bir adamın heyecanını da gizlemediği kesindi.
Yollarının üzerinde buldukları ilk kafeteryaya girdiklerini hatırladı. Sıcacık olduğunun, bu sıcaklığı kemiklerine kadar hissettiğini düşündü. Çay, kahve kokusu birbirine karışmıştı.
Kaan, çay mı? Kahve mi? Diye sorduğunda, salep dediğini ve Kaan’ın yüzündeki şaşkınlığı hatırlamıştı.
Sıcak anılardan, serin hastane koridorundaki doktorun kendisine seslenmesiyle ayrıldı. Kaan’dan bir haber vardı. Derin içinden güzel şeyler geçirerek doktorun yanına doğru yürümeye başladı.
Doktor, Kaan’ın durumunun stabil olduğunu, ancak hala kritik bir süreçten geçtiğini söyledi. Derin, bu bilgiyi duyunca içinde bir umut kıvılcımı hissetti, çünkü hala nefes alıyordu ve değerleri iyiye doğru yönelmişti. Kaan’ın iyileşeceğine inanıyordu. Onun yanında olmak, ona güç vermek, belki de Kaan’ın uyanmasını sağlayacak o sihirli dokunuşu bulmak… Bunlar, Derin’in şimdi odaklanması gereken şeylerdi.
Müzik önerisi: