BİR ANI (KILIÇDAROĞLU’NA YARI AÇIK MEKTUP)
1998 Yılı, Mart veya Nisan aylarından biriydi..
Vali Bey’in, ilçelere yapmakta olduğu ziyaretlerde,
İl Müdürü olarak, bizlerde eşlik ediyorduk.
Sındırgı İlçesindeki bir toplantı sırasında;
Vali Bey; çalan telefonuna yanıt vermek üzere, yan dönerek, hafif bir ses tonu ile birileriyle görüştü..
Konuşmayı bitirip, toplantı ortamına döndüğünde; doğrudan bana baktı.
Anlamıştım, benimle ilgili bir görüşme olduğunu.
Konuşmalar, ikramlar derken…
Bir ara, Vali Bey, beni yanına çağırdı.
-Müdür Bey, Sayın Bakan aradı, seni İzmir’e tayin etmek istiyorlar. Bu konuda, benim görüşümü sordular dedi..
Balıkesir’e daha yeni gelmiştim,
Evim, hala Burdur’daydı.
Hafta sonu, konuyu eşimle görüşmek için Burdur’a gittim.
Çünkü; Türkmenlerde, nihai kararda, eşin görüşü esastır.,
Burdur’da, bu yeni gelişmeyi eşimle, enine/boyuna görüştükten sonra,
Burdur Gölü kıyısında bulunan, Polis Evine gitmeye karar verdik.
Orada, İl Emniyet Müdürü ile karşılaştım.
Müdür Bey bana, sizinle özel bir durumu görüşeceğim dedi, bir köşeye çekildik.
–Dün Sayın Bakan beni aradı. Sizi İzmir’e tayin etmek istiyorlarmış.
Yalnız, sizin Alevi inancına mensup olduğunuz yönünde bir bilgi edinmiş
Bu durumun, doğru olup olmadığını benden sordular dedi….
O an yıkıldım!
Yılanların Öcü romanının yazıldığı köyler, tam karşımdaydı.
Irazca’nın oğlu, Kara Bayram gibi bağıramadım.
Ve.. yıkık bir suratla, eşimin yanına döndüm.
Olup bitenleri anlattım.
-Bence iyi oldu dedi.
Altınoluk’u çok sevdiğini söyledi, oraya yerleşebileceğimiz öngörüsünde bulundu.
O gün bilemedim.
O sevginin; Altınoluk yamaçlarında, bir selvi gölgesinin altında, sonsuzluğa varacağını!
***
Dini İnançlar; bir toplumun düşünce ve davranış yapılarında etken olabilmektedir.
S.A.Takarev (Dünya Dinleri Tarihi Yazarı)
Buradan hareketle;
Doğu ve Batı toplumlarına bakıldığında; sorunun yanıtını, akılsal çıkarım yapanlar bulabilirler.
Batı toplumlarında ; aydınlanma, Rönesans’la başlamış 18. yüzyılda, ancak tamamlanabilmiştir.
Ülkemizde ise; aydınlanma süreci, Atatürk Devrimleriyle başlamıştır. Batı’nın 400 yılda başarabildiğini , Atatürk 18 yıla sığdırmıştır. Ne var ki toplum katmanlarında, öngörülen seküler zihin değişimi, bu kısa sürede gerçekleşememiştir.
Aydınlanmayı gerçekleştirememiş toplumların zihin yapılarının maddi ve manevi görünümü, akla göre değil, doğmalara göre şekillenmektedir.. Bu yüzden, cehaletlerinden bir türlü arınamazlar.
Yine buradan hareketle; felsefi düşüncelerin gelişemediği toplumlarda,doğmaları sorgulayabilecek, evrene sorular sorabilecek, daha mükemmeli nasıl bulabiliriz diye düşün akımlarının gelişmesi de mümkün değildir..
Sokrates’in “Sorgulanmayan Hayat Yaşamaya Değmez” fikri, bu ülkelerin, ders kitaplarında, asla yer alamaz. E.Kant ; “Aydınlanma nedir sorusuna?” “İnsanın , vicdanının sesini dinlemesi ve başkasının etkisi olmadan, kendi aklını kendisinin kullanmasıdır”. diye yanıt verir.
Yine buradan hareketle; Hristiyanlık, siyasi alanda, seküler devlet düzenine geçtikten sonra, Papaz’ın aklı yerine, bilimsel bilgi ve kendi aklını kullanmaya başlamıştır.. Ancak Ortadoğu coğrafyasına baktığımızda; hala toplumların; siyasi alanda: Kral’ın, Emir’in ve İmam’ın akılları ile hareket ettiklerini görmekte ve bilmekteyiz.
Yani, demem o ki!
Aydınlanma sürecini tamamlayamamış ülkemizde; siyasi platformlarda, hala İmam’ın aklı ile hareket eden, milyonlar bulunmaktadır.
Rıfat Börekçi gibi imamlar, artık seslerini duyuramaz olmuşlardır.
Yirmi yıldan fazla, ülkemizi yönetenlerin, halka, hayal dağıtmaktan başka, verebilecekleri, hiç bir şeyleri kalmamıştır.
Sizin Cumhurbaşkanlığı adaylığınızı, AKP’nin, dört gözle ve ellerini ovuşturarak beklediklerini tahmin ediyorum. Komik olacak ama ; kendileri ayrımcılılık yapmasalar dahi , köşede yüz elli binden fazla imamın, her gün sizin inancınızı, cemaatin önüne getirecekleri bir gerçektir.
İzmir’e İl Müdürü olarak atanamadım ama, gönlüm sizin, Cumhurbaşkanı olmanız yönünde.
Ama: Bir gerçek daha var ki!
Gönülle-Gerçekler, hiç bir arada olamamışlar.
Dursun ALTINAY
.