Sevgili Merve Kılıç Dokuzoğlu, mesleğini büyük bir özveri ile sürdüren başarılı bir gazetecimiz. Mütevazı kişiliği gereği kendini bugün de muhabir olarak gören Merve Hanım, gazeteci olmaya daha ortaokul sıralarında karar vermiş.
Atatürk ilke ve devrimlerinin yılmaz savunusu Merve Hanım, Türk basının ölümsüz isimleri Uğur Mumcu, İlhan Selçuk ve Ahmet Taner Kışlalı’dan ilham alan bir gazeteci. Ve hiç şüphesiz onların aldığı bayrağı layığı ile taşıyan bir isim.
Atatürk’ün adını verdiği, kurucusu Yunus Nadi’nin olduğu, basın ve demokrasi şehitlerimizin gazetesi olan Cumhuriyet’te çalışma onuruna erişen sevgili Merve Hanım, mesleğini Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nden aldığı ödül ile taçlandıran bir gazeteci.
En önemlisi de mesleğini gazeteciliğin ahlaki ve etik değerlerinden ödün vermeden sürdüren birisi. Çalışkanlığı ve üretkenliği ile de daha nice başarılara imza atacağına inanılan bir basın emekçisidir.
Bugüne kadar basın dünyasının birçok alanında mesai sarf eden sevgili Merve Hanım, yoğun bir tempo içerisinde çalışıyor. Kendisi sağ olsun, buna rağmen beni kırmadı. Kendisi ile üniversite yıllarından gurur ve keyif ile çalıştığı Cumhuriyet Gazetesi’ne uzanan keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.
Bana bu fırsatı sunduğu için Merve Hanıma çok teşekkür ediyorum. Kendisine sağlık, mutluluk ve başarılarla dolu bir yaşam diliyorum.
Sevgili okurlarım, işte karşınızda basının genç, dinamik ve başarılı isimlerinden Merve Kılıç Dokuzoğlu…
Merve Kılıç Dokuzoğlu, kimdir? Kendinizi, okurlarımıza tanıtabilir misiniz?
Kısaca anlatayım… 1992 yılında Kayseri’de doğdum.
Ancak çocukluk ve gençlik yıllarım Ankara’da geçti. Ailemle yirmi yılı aşkındır Ankara’da yaşamaktayım. Burada Kurtuluş İlköğretim Okulu, Kurtuluş Lisesi ve Gazi Üniversitesi’nde eğitimimi tamamladım.
Dergi editörlüğü, basın danışmanlığı, televizyon muhabirliği ve spikerlik gibi iletişimin çeşitli alanlarında çalışarak tecrübe edindim.
İki buçuk yıl kadardır da hayalini kurduğum Cumhuriyet Gazetesi’nde keyifle mesleğimi yapmaktayım.
Çalışma hayatımın yanı sıra kendimi ülkeme ve kurucu liderimiz Mustafa Kemal Atatürk’e borçlu hissettiğim için bir dönem Kemalist Yön Hareketi’nde yönetim kurulu üyeliği yaptım.
Kendimi ‘’Atatürk’ün basın-yayın neferi’’ olarak tanımlamam mümkün.
Neden, gazeteci olmayı seçtiniz? Gazetecilik, sizi hangi yönleri ile etkiledi?
Aslında bazen seçmezsiniz. Hayat sizi sürükler. Benim böyle oldu denilebilir.
Ortaokulda Uğur Mumcu’nun “Kürt Dosyası” kitabını okumak sanırım benim için bir sürüklenme ve dönüm noktasıydı. Gazeteci olmak istediğime o zaman karar verdim.
Kendime ise şu sözü verdim:
“Bir gün Mumcu’nun gazetesinde çalışacağım”.
Onlarca iş macerasından sonra yaşam bana kendime verdiğim sözü tutmam için yardımcı oldu. Ancak Uğur Mumcu’ların, İlhan Selçuk’ların, Ahmet Taner Kışlalı’ların adının geçtiği bir yerde kendime “gazeteciyim” demeyi çok hak görmüyorum. Muhabirim demek çok daha doğru benim için.
Bu işin beni etkileyen yönleri çok fazladır aslında. Ancak özetlemek gerekirse; halkı gerçekle buluşturmak, hep gerçeği aramak, sürekli bilgiye aç ve sevdalı olmak işimin bana en çok keyif veren yönleri.
Aslında bir meslek olmaktan öte yaşam biçimi denilebilir. Yedi gün yirmi dört saat mesainiz sürüyor çünkü.
Eğitim yaşantınızdan bugüne kadar süre gelen gazetecilik kariyerinizi kilometre taşları ile anlatabilir misiniz?
Aslında ilk soruda biraz bahsettim. Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik bölümü, benim üniversite tercih listemde tekti.
Üniversitede aslında notlardan ve puanlardan çok sahaya yönelik ne kazanabilirim şeklinde eğitim yaşamımı sürdürdüm.
Mesela kontenjan dolduğu için çok istediğim ama alamadığım derslere girip zorunlu olan ancak bana sahaya yönelik bir şey katmayacağına inandığım derslerde devamsızlıktan kalırdım. Böyle ilginç bir eğitim yaşamım vardı.
Birinci sınıfta okul gazetemiz Gazete Gazi’de çalıştım. Benim için eğitimimin en önemli parçasıydı.
İkinci sınıfta ise Kanal D’de staj yaptım. Tabi bu sırada öğrenci harçlığımı çıkarmak için sunuculuk, fotoğrafçılık gibi işlere de gidiyordum. Organizasyonlarda yer alıyordum. Aslında bu kısım, alanımla alakasız gibi görülse de iletişim ve gözlem yeteneğimi geliştirdi diye düşünüyorum.
Son sınıfta Air World Türkiye isimli bir sektörel dergiye hem editör hem de muhabir olarak girdim. Burada iki yıl çalıştım. Ardından Klasspor TV’de spor muhabirliği, Kanal Ankara’da yerel muhabirlik yaptım.
Ankara Kulübü Derneği’nde üç yıl basın danışmanlığı görevini yürüttüm. Tabi burada görevim yalnızca danışmanlık olmadı. Derneğin yayın organlarında da muhabirlik yaptım.
Oradan ayrıldıktan sonra çok kısa bir süre Tivi 6’da muhabir olarak çalıştım.
Cumhuriyet Gazetesi fırsatının yoluma çıkmasıyla da arkama bakmadan gazeteme geçtim. Burada iki buçuk yıldır çalışıyorum. Sağlık, eğitim, çevre gibi alanlarda çalıştım.
Son 4 aydır ise Meclis muhabiri olarak görev yapıyorum.
Gazeteciliğe ilk başladığınız dönem, ülkemizde gazetecilik sektörü nasıldı? Siz, mesleğin başında bir gazeteci olarak neler yaşadınız? Günümüz basın dünyasına dair neler söylemek istersiniz?
Sektör aslında o dönem de çok kötüydü. Bu dönem de çok kötü. Çok fazla olumsuz durumla karşılaştım. Siyasal iklimin de neden olduğu liyakatsiz çalışma ortamı, korku, endişe, stres vb. durumlar bizim sektörümüze çok daha fazla yansımış durumda. Özellikle haber toplama aşamasında bu durum, beni çok fazla etkilemiştir.
Cumhuriyet muhabiri olmanın avantajı çoktur. Ama dezavantajı da çoktur. Bir kere iktidar partilerinden haber almak çok zordur. Aldıktan sonra da bunu yayımlasak başıma ne gelir korkusu hep hâkim ne yazık ki.
Bizim gazetemiz, aslında gerçek gazeteciliğin en iyi yapılabileceği kurumlardan biridir. Çünkü biz herkes rutin kovalarken, özel haber peşindeyizdir. Yaptığımız haber ise gündem olur, gündemi belirler. Bunu bilen haber kaynaklarıyla iletişimimiz daha güzel oluyor.
Günümüz basın dünyasıyla ilgili söyleyeceklerim ne yazık ki genellikle olumsuz. Bir tarafta parayı seçen ve yaptıkları iş yalnızca halkla ilişkiler olan kişiler var. Bir tarafta rutin kovalamayı gazetecilik sananlar… Diğer tarafta ise bizimki gibi kurumlarda çalışanlar…
Kimseyi eleştirecek ne hadde ne tecrübeye sahibim. Ancak gazetecilik ölüyor. Ve yeni gazeteciler ne yazık ki yetişmiyor. Böyle bir ortam yok. Sanırım biz son kuşak olacağız. Bu beni çok üzen bir durum. Umarım bu durum bir gün tersine döner.
Çalışma alanınızı neye göre belirlediniz? Ülkemizde çevre ve sağlık gibi alanlarda gazeteci olmak, hangi özellikleri gerektiriyor? Sizi, bu konulara yönlendiren unsurlar nedir?
Çalışma alanlarımı gazete yöneticilerim belirledi. Bu biraz ilgi alanına göre oluyor. Önce her alanda haber yapıyorsunuz, sonra ilginize göre yönlendiriliyorsunuz.
Çevre ve sağlık son yıllarda en çok tahrip edilen ve bedelini en ağır ödeyeceğimiz alanlardan. Bu durum, söz konusu alanlara ilgi duymamı sağladı.
Cumhuriyet Gazetesi gibi tarihi bir öneme sahip gazetede yer almak nasıl bir duygu? Bir çalışma gününüz nasıl geçiyor?
Harika bir duygu. Tarihe tanıklık ediyorsunuz. ve tarihe not düşüyorsunuz. Bunun bir kere maddi hiçbir bedeli yok.
Bir çalışma günüme gelince… Sabah 09.30’da gazetemizde geleneksel gündem toplantımız olur. Burada haber fikirlerimizi söyler, tartışır, konuşur, görev dağılım yaparız. Tabi toplantı öncesi hazırlık aşamamız olur. Gazeteleri okuruz, gündeme bakarız, Resmi Gazete’yi inceleriz. Haber kaynaklarımızla telefonlaşırız.
Tüm bunlar toplantı öncesi sabah da oluyor, bir önceki gün mesai sonrası da. Daha önce de belirttiğim gibi belirli bir mesai aralığı olmayan bir meslek.
Sabahki toplantımızın ardından gündemimizi yazılı olarak veririz. Ardından ise haber toplama için koşturma başlar. Herkes görev yerine dağılır. Haberlerimizi teslim ederiz, gün içinde. Görüşmelerimiz olur. Yoğun bir tempo ile geçer.
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, geçtiğimiz 2024 yılında “GATA’da İplik Bile Yok’’ başlıklı haberiniz ile sizi sağlık alanında basın ödülüne layık gördü. Bu başarınızdan dolayı sizi yürekten kutluyor, başarılarınızın devamını diliyorum. Bu başarı nasıl geldi? Ödülü kazanan, haber peşinde koşma maceranıza bizler de ortak olabilir miyiz?
Çok teşekkür ederim. Aslında bu ödüle de sürüklendim diyebilirim. Sağlık alanına baktığım için sağlık sendikalarıyla görüşme halindeyim hep.
Yine bir izin günümde Genel Sağlık-İş Sendikası Genel Başkanı Derya Uğur, beni aradı. “Merve izin günün biliyorum ama…” diye başladı konuşmaya.
Tabi orada tahmin ettim haberin nasıl bir haber olduğunu.
Derya Hanım, GATA’dan böyle bir bilgiyi almıştı. Peşine düşüp araştırdık. Gerçekten de zamanında kayıp uzuvları tedavi eden askeri bir hastanede şimdi kopan parmağı dikmek için iplik yoktu.
Daha doğrusu o an için, tedavi sırasında yoktu. Malzeme hastaneni deposunda yokmuş. Büyük depoda varmış. Burası da saat beşte kapanıyormuş. Aileden istemişler malzemeyi. Aile bulana kadar zaman geçiyor tabi. Tıbbi olarak hekimler daha iyi bilir, gecikirse sinirler ölebilirdi ve hasta parmağını yitirebilirdi.
Sonra bir şekilde uzun bir gecikmenin ardından depodan getirilmiş malzeme ve ameliyat gerçekleşmiş. Tabi sabahında bizim haber yayımlandı. Ortalık karıştı. Sağlık Bakanlığı her zamanki gibi yalanladı. Hastaneden de öğrendiğimiz kadarıyla söz konusu hasta çok fazla ilgi alaka göstermişler haber sonrası.
Tabi haber her yerde gündem oldu, günlerce konuşuldu. Cemiyet de ödüle layık gördü.
Yaşamımın en gururlu anısı başımdan geçmiş oldu.
Bir gazeteci olarak kendinizi geliştirmek için neler yapıyorsunuz? Gazeteciliği meslek edinmek isteyenler için ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz?
Çok okuyorum, çok düşünüyorum, çok araştırıyorum, çok gözlemleyip çok iletişime geçiyorum.
Tavsiye verecek tecrübede olduğumu düşünmemekle beraber önce ne için bu mesleği yapmak istediklerine karar versinler. Çok konuşulmak, çok para kazanmak için mi yoksa entelektüel, idealist bir yaşam sürdürmek için mi istiyorlar buna karar versinler. Ona göre yola çıkıp, hedef belirlesinler.
Son çalışmalarınız hakkında okurlarımızı bilgilendirebilir misiniz? Geleceğe yönelik mesleğinize dair projeleriniz nedir?
Son olarak dediğim gibi parlamentoyu takip etmekteyim.
Gelecekte mesleğimi sürdürmeyi hedefliyorum. Bunun dışında kısa süre içerisinde yazmak istediğim kitap projeleri var.
Ömür kısa, iz bırakmak gerek…