3 yıl önce aramızdan ayrılan pamuk anneannem Havranlı. Babasını kaybedince Edremit’e taşınmışlar. Anneannem Edremit’in son zamanlardaki değişimini gördükçe; ”Benim memleket Havran aynı kaldı.” derdi. Edremit’ten Kadıköy’e lale toplamak için yürüdüklerini anlatırdı. Buraların günümüzdeki hali, anneannemin yaşadıklarının sanki bir masal olduğunu anlatıyor. Onun sağlığında ne yazık ki Havran’a beraber çok gelemedik. Küçüklüğümdeki bir gidişimizi hatırlıyorum. Altınkum’dan akrabalarını ziyarete gitmiştik. Kendi evlerini göstermişti. Yan komşuları Dudu teyzeyi anlatmıştı. Evlerinin kapısı, o çok sevdiğim eski evlerin kapısından farksızdı. Tahta kapılar ile güzelliklere açılan bu yapılara eski demek haksızlık. Onları olduğu gibi geleceğe aktarmayı ah bir başarabilsek. Yıkmak yerine yaşatmayı öğrensek. Bunu tam anlamıyla öğrendiğimiz zaman, umarım elimizdeki değerleri kaybetmiş olmayız.
Havran’ın her köşesini, en az bir Havranlı kadar bilmeyi çok isterdim. Keşke Havran’ı, her zaman bir Zeytinli, bir Akçay gibi görebilseydik. Keşke Havran’a sadece bin pınarlı İda’nın şifalı Eybek suyunu doldurmak ve meşhur leblebisini almak için uğrayıp geçmeseydik. Keşke, çok önceleri Havran’ın doğal ve kültürel değerlerinin farkına varsaydık. Keşke anneannem evlenince Balıkesir’e gelmiş olsa da , bizler Balıkesir’de yaşıyor olsak da Havran’a hak ettiği değeri verebilseydik.
Keşkeler geçmişi geri getirmez. Gelecek de başka keşkeler dememek için neler yapmamız gerektiğini öğretir. Sanırım iyi kötü öğrenmeye başladım. Anneannemin Havranlı oluşunu, hayatın bana bir armağanı gibi görüyorum. Kendimi bu güzel kentimize ait hissediyorum. Anneannemlerin Mahallesi Tekke’yi önemsiyorum. Geçmişle aramdaki aralığı kapatmak için Havran’a daha çok gideceğim. Turizm, sadece deniz, kum ve güneşten oluşmuyor. Kentler, kültürel turizm ile de pekala tanıtılır. Bu bilincim ile Havran’ın keyfini çıkaracağım. Belki en sonunda istediğim gibi olur. Ve anneannemden dolayı Havranlı sayılmam da gerçekten Havranlı olurum. Kentin tarihini, geçmişini, değerlerini, kültürünü çok iyi bilen biri olarak. Dokusunun bozulmaması için çabalayan biri olarak. Ve küçüklüğümde Havran’ı yeterince tanıyamamış olsam da bundan sonra Havran’ı tanıtacak, anlatacak biri olarak…
Aileler, çocuklarına yaşamsal ihtiyaçlarını tek başlarına nasıl karşılayacağını öğretir. Yaşadıkları kentin kimliğini oluşturan unsurları da öğretmeli. Bu iki öğreti arasında bence hiç fark yok. Kentleri tanımak yaşama dair. Yürümeyi, konuşmayı, yemek yemeyi, okumayı öğrenmek, nefes almak gibi. O keşkelerime devam edecek olursam; aile büyüklerimin memleketlerini, konuşmaya başladığımdan, ilk adımımı atmaya, ilk lokmamı dökmeden yutmayı başardığımdan ilk heceyi okumayı söktüğümden beri tanıyabilseydim. Keşke eğitim ve öğretim sistemimiz ezbere dayalı, sınav odaklı olmasaydı.Yaşadığımız kentin kimliğini gezerek, görerek öğrenebilseydik. Hiç şüphem yok ki bilgiler kalıcı olacaktır. Nesiller boyu oluşacak bilinç, kentlerimize sahip çıkmayı sağlar. Bir ailenin çocuğun elinden tutup, kenti baştan aşağı gezdirmesi , tanıtması bu açıdan çok önemli. Yoksa çocuk , kimden nasıl öğrenir geçmişini, kültürünü, tarihini ve doğal ve kültürel varlıklara sahip çıkması gerektiğini… Ağaç yaşken eğilir.
Keşkeler ve istekleri geride bırakıyorum. Havran’ı neden son zamanlarda daha çok önemsediğimi anlatmak istiyorum. Önceki yazılarımda kent turizmine pek çok kez değindim. Kent turizmini yaşadığım bölgede egemen kılmak için çabalayan kişileri de anlatmıştım. Bu kişilerin en başında Edremit Körfezi’nin dergisi Gökkuşağı ile geçtiğimiz aylarda Adım Adım Edremit Turu’nu gerçekleştiren Burhan Gümüş, Sinan Tortum, Cumhur Dokur, Bülent Güldal gibi isimler gelir. Ve bu amaç için çabalayan tüm dostlar. Onlar Kuzey Ege’nin sanat ve kültürel yaşamı için oldukça önemli isimler. Bizlere, cenneti aratmayacak kadar güzelliğe sahip yerlerde yaşadığımızı unutturmuyorlar. Onların Edremit’in sahip olduğu değerleri gözler önüne serişi, her şehrin aynı düşünce ile kent turizmine kazandırabileceğini anlattı. Adım Adım Edremit Turu’nun, yerel yönetimlerin ve turizmcilerin de ilgisini çektiğini düşünüyorum. Buna benzer gezilerin devamı gelecektir. Başkaları da başka kentlerde hayata geçirmek için çabalayacaktır. Umarım, Balıkesir merkez içinde yapılır. Bunu gerçekleştirebilecek bilgi ve donanıma sahip kimselere buradan çağrım olsun. Adım Adım Balıkesir Turu, neden olmasın? Balıkesir’in kültürel ve doğal varlıklarını neden tanıtmayalım? Belki de Gökkuşağı Dergisi’nin izini sürerek başkalarından beklemek yerine kendim harekete geçmeliyim. Ne dersiniz başarabilir miyim? …
Gökkuşağı Dergisi, bu ayın 25’inde perşembe günü, Adım Adım Havran Turu’nu gerçekleştirecek. Dergimiz sosyal medya hesaplarından tur ile ilgili açıklamaları yayınladı. Edremit turu gibi ilgi görmeye başladı. Etkinlik günü ne yazık ki hafta içine denk geliyor. O gün çalışıyorum. Katılamayacağım için çok üzgünüm.Yapılan açıklamada etkinliğin içeriğine dair bilgi sahibi olduk. Gezilecek ve görülecek yerlere daha sonra gidebiliriz. Derginin deneyimi, herkese rehber olacaktır. Ama ilk yapılacak olan bu turda olmanın keyfi bir başka olacaktır. Katılacak olanlar çok şanslı. Şimdiden ”Adım Adım Havran Turu” na katılım sağlayacak dostlara iyi eğlenceler, keyifli bir gezi diliyorum. Bu tur için yapılan ön hazırlıkları takdir ediyorum. İşin ciddiye alındığını, sadece bir kere ile sınırlı kalınmayacağını anlatıyor. Tura dair, yazıları, fotoğrafları, düşünceleri sabırsızlıkla bekliyorum. Havranlı değerli dostların oluşturdukları ”HAVRANLILAR DOSTLUK VE ARKADAŞLIK PLATFORMU VE EDREMİTLİLER DAYANIŞMA VE KÜLTÜR DERNEĞİ’NİN katkılarını belirtmemek haksızlık olur. Geçtiğimiz günlerde bu düşünce ile Burhaniye’de bir tur yapıldı. Diğer ilçelerimiz içinde yapılmasını diliyorum.
Anneannemin memleketi zaten tüm değerleri ile hep vardı. Ben sadece zamanında bu gözle bakabilmeyi bilmiyordum. Havran gibi tüm kentlerimizin nice güzelliklere sahip olduğunu biliyoruz. Zamanında sahip çıkıp koruyamadık. Son yıllarda rant uğruna doğa üzerinden talanlar, saldırılar arttıkça korumamız gerektiğini anladık. Eskiden beri mücadele verenlerin sesi artık daha gür çıkıyor. Her zaman onların destekçisi olacağız. Her birimiz, birer yaşam savunucusu olmalıyız. Geleceğe umutlu bakıyoruz. Çünkü Adım Adım kent turlarını gerçekleştiren Gökkuşağı Dergi’miz ve ekibi var. Bu turlara destek veren, katkı sağlayan güzel yürekler var. İşte bu gelişmeler, Havran’ı benim için çok daha önemli ve özel kıldı. Bu düşünceler ile geçtiğimiz ay, Havran’daydım. Kazdağ Çiğdemi olarak, kendi adım adım turumu gerçekleştirmiştim. Dergimizin turu ile öğreneceklerimin ardından bir kez daha Havran’a gitmek için sabırsızlanıyorum. Belki o gün Havran’da yaşadıklarıma dair anlatacaklarım, bu tura bir katkı sağlar. Belki değerli okuyucularım sizler de Havran’a gitmek için bir heves uyanır. Dünyaya güzellikler katabilmek için, anlatmaya başlıyorum.
Havran pazarı, cuma günüdür. O gün, kent çok daha kalabalık ve hareketlidir. Belki kenti gezmek için doğru bir gün olmayabilir. Çünkü pazar, o güzelim sokakları da kapsar. Olsun varsın, geçmişin güzellikleri her şeye rağmen size ulaşır. Yeter ki Havran’a gidin. Yeter ki kent, ruhunuzdaki isteği hissetsin. Bakın o zaman güzellikleri nasıl da hiç nazlanmadan size sunuyor. Çok mutluyum ki, Havran’a gitmiş olduğum günü doya doya yaşadım. Balıkesir’den geldikten kısa bir süre sonra kendimi Havran Kent Müzesi’nde buldum. Müzenin binası, bulunduğu sokak, müzeye giriş beni olduğum zamandan alıp, o eski evlerin ilk yapıldığı yıllara götürdü adeta. Müzenin giriş kapısından, sokağı izlemeye doyamadım. Görmüş olduğum diğer tarihi evleri gezmek istedim. Merdivenleri ağır ağır çıktım.Müzenin ilk katını gezmeye başladım. Gördüğüm her şey iyi ki gelmişim dedirtiyordu.
Havran’ın adı nereden geliyordu, tüm çağlardaki yaşam izleri neleri anlatıyordu, kentin tarihi eserleri nelerdir, Havran nasıl bir yemek kültürüne sahip, kentte kimler yaşamış, hangi önemli isimler ne gibi katkıda bulunmuş, Osmanlı ve Cumhuriyet döneminde Havran’da hangi önemli tarihi gelişmeler yaşanmış, Havran Belediyesi’nin tarihçesi, Koca Seyit başta olmak üzre kahramanlıklar, Havran köyleri ve gelenekler, Havran’ın kurtuluşu, Ulu Önderimiz Atatürk’ün Havran’a gelişi, günümüz Havran basını ne durum da gibi pek çok geniş konu yelpazesi hakkında bilgiye sahip olmak mümkün.
Kent Müzesi olmanın ayrıcalığını, müzeyi gezerken her adımda hissediyorsunuz. Müzeyi kuranları, kuruluşunda emeği geçenleri, destek verenleri canı gönülden tebrik ediyor ve kutluyorum. Müzenin her katında, sizlere aktarmaya çalıştığım konuların ustalıkla işlendiğini göreceksiniz. Oldukça özverili ve başarılı bir çalışma sizleri karşılayacak. Bugüne kadar neden Havran hakkında bu kadar bilgiye sahip değildim gibi hayıflanmalarım oldu. O keşkelerim gibi…
Müzede gördüğüm, Havran’ı anlatan eski eşyaların her biri o kadar güzel ki… Neden o eski mutfakların olduğu evlerde yaşamadım … Neden o günümüz modasını unutturan, onlar da giysi mi dedirten yerel kıyafetlerin var olduğu dönemlerde yaşamadım. Ne güzel olurdu üzerimde o elbiselerden bir tanesi ile Havran sokaklarında gezmek, o eski evlerden birinin bahçesinde oturmak… Köy düğünlerindeki heyecanları,sevgileri, gerçek aşkı da da onca paraların sayıldığı birbirinden farksız düğün salonların da bence görmek mümkün değil. Müzenin büyülü havası mı böyle düşündürdü dersiniz. Belki de , hepimizin özlediği eski güzel günlerin sıcaklığı, mutluluğu bugünün çıkar ilişkileri içinde oluşumuzu birden hatırlatıverdi. Elbette, bugün her şey çok kötü değil. Değerlerimize sahip çıkacağız. Gelecek çok daha güzel olacak.
Müzedeki renk hakimiyeti de çok başarılı. Eşyaların yerleşimi, merdiven boşlukları, dışarından ışık alan camların konumu, zamanları anlatan nesneler … Gördüğüm her şey… İnsan hangi birini anlatacağını bilemiyor. Havran leblebisi, mantısı, keşkeği, höşmerimi, surası, eski hamamlar, eski Havran ve yaşantısı geleceğe ulaştırılması gerekenler. İnsan, müzeden dışarıya çıkmak istemiyor. Gördüğüm bir bölümü yeniden görmek istedim. Baktığım bir resimde başka bir geçmişi aradım. Müzenin çıkış kapısına gelmek gerçekten zor oldu Müzeden çıktıktan sonra gördüklerimi yaşamak istedim. Gördüğüm eski evler, eski zeytinyağ haneleri, camiler gibi Havran’ın öz benliğini yaşatan değerler isteğime karşılık verir gibi oldu. Ne yazık ki yıkılan evler, değişen sokaklar, artık olmayan tarihi ilkokul, yok edilen yarasaların yaşadığı doğal mağara ve bazı köylerdeki maden ocakları, talan edilmek istenen zeytinlikler gibi günümüzün acı gerçekleri var. Havran’da gün yüzüne çıkmayı bekleyen, antik kenti sakın unutmayalım. Hatta her zaman gündem konusu olmalı. Bu konu hakkında yeterli bilgiye sahip olmadığım için sadece kısa bir hatırlatma ile geçiyorum. Başka bir yazımda Havran’ın yaşadığı sorunlara mutlaka değineceğim.
Eybek suyunu kana kana içtiğim sokaklarındaki çeşmeler , bahçelerinde bahar çiçeklerinin açtığı tek katlı evler, pazarın bize sunduğu güzellikler, aldığım için çok mutlu olduğum iğde ve meşhur leblebi, müzenin yaşattığı eşsiz gün, anneannem ve ailesi, korumamız ve geleceğe miras olarak bırakmamız gereken tüm değerler ile Havran… Sana bu gelişim elbette son değil. Daha çok geleceğim. Senin bizlere başta Atam ve Koca Seyit olmak üzre kurtuluşumuz için canını feda eden nice kahramanlardan emanet kaldığını asla unutmayacağım, unutturmayacağım. Varlığımızı borçlu olduğumuz Cumhuriyet değerleri ile hak ettiğin güzel günlere kavuşman için hep seninle olacağım. O keşkelerim için ne kadar üzüldüğümü biliyorum ki çok iyi anladın. Bundan dolayı gelecek için neler yapmak istediğimi de. Senin güzelliğine değer katan herkesi kucaklayacağını biliyorum. Bizleri her zaman sonsuz güzelliklerin ile karşılaman dileğiyle. Tekrar görüşmek üzre.